kendi orijinal isimleriyle.

orijinal adıyla yayınlandı bunlar.

Full Metal Jacket film degil ama Turkce cevirisi Tam Metal Gomlek/Kaplama bir mermi turu bu.

Çelik çekirdekli mermi - Bill'i öldür

Eger degismediyse cesmeden akan su deniz suyu gibi tuzlu. Duzelttilerse bilemem ama zaten cesmeden yaptigin cay kahveyi icin kaldirmaz.

8 ay Kıbrıs’ta yaşadım. Hiç çeşmeden su içmedim

Toplumda bir çok cemaat, dergah para topladığı için para yönü eleştiriliyor, tabii ki oraların gerçek maneviyatla alakası yok. Ancak sanki her yer öyleymiş gibi genel bir kötüleme yapılıyor. Gerçek bir allah adamının, asla bir para beklentisi olacağına inanmıyorum (biz bilmesek de, azınlıkta da olsa vardır böyle yerler). Hal böyleyken, bu tarz bir genelleme yapılması, hepsinin sanki doğrudan cemaatleşmiş olduğunun düşünülmesi, her yerin aynı potaya konulması doğru değil. Bu açıdan değerlendirmek istedim.

Seyhler dergahlar cemaatlesiyor ve teskilatlaniyor. Camide imamda boyle bir sey yok. Fark bu. Camide ibadet var baska olayi yok. Tarikat faaliyetleri ile rutin ibadet farkli seyler.

fetö'yü ne çabuk unuttunuz?

yarın o dergahların fetö olmuycağı ne malum?

Birinde manipülasyonlar (kısmen) merkezi devlet denetiminde tutulabilirken -malum müezzini, hocası hep memur-, diğerinde toplum yararına olmayacak düşünceler ve eylemler denetimsiz şekilde gerçekleştirilebilir. Buna karşı yöntem geliştirme en açık şekilde, Edebali’nin kızını almakla başlar devlet geleneğinde.

Camide imam elini öptürüp, cennetten arsa falan satmıyor. O nedenle ibadetini yapan, kuran falan öğrenen biri militanlaşmaz beyni yıkanıp da. En azından ben zorla camiye gönderildiğim çocuk zamanlarında böyleydi.

Ama cemaatler tarikatler öyle değil. Salak annem çok yaramazım diye bi tarikat bulup zorla göndermişti de genç yaşta görmüştüm gerçek yüzlerini.

Din tabanlı oluşumlar militan yetiştirmek için kusursuz yerler. Seni önce o gruba aidiyet hissetmen için teşvik ediyorlar. Hepsi kardeşin gibi oluyor, sana o toplumda bir yer veriyorlar. İtilip kakılan bir bireysen genel toplumda bu çok etkili oluyor haliyle.

Sonrasında beynini yıkıyorlar yıllarca, etrafındaki tüm şebekler inanınca sen de inanıyorsun sorgulayan biri değilsen. Mesela hiç resimlerini görmemiş olsak, hiç göğe bakmamış olsak ve herkes ay küp şeklinde diye öğretse ve anlatsa otomatikman bunu bir çoğumuz kabul eder.

Velhasıl doğru yanlış ilişkini toplum normlarından soyutlayıp o cemaatin normlarına göre yapıyorsun. Neden sonuç ilişkisi bir önem arz etmiyor çünkü cennete gideceksin o gruba ait olduğun sürece.

Ondan sonra bir yerlerde kendini havaya uçuruyorsun. Veya grubun sana dikta ettiği her şeyi koşulsuz biçimde asker gibi yerine getiriyorsun.

Bu zararlı. Yoksa sikimde değil isteyen isterse patatese tapsın.

Benim telefonda 2 gbyt ram var. 190 uygulama yüklü. Ram hala 1.5 gbytta. Tabi büyük oyunlar yok. Zaten oyun vs oynamayacaksan her türlü yeter.

yeter

Oyun olarak pubg mobilf oynayabilirim arada sırada. O da bir el. 2 el saatlerve vakit ayırmam zaten oyun oynamak istersem bilgisayarım var. Daha çok sunum ve medya aracı olarak kullanacağım.

Bu zamanda 4 gb'den aşağısı çöptür. Birkaç ay sonra kasmaya başlar. Özellikle android için ram ihtiyacı iyice artmış durumda.

bütçemi 3 gb a göre ayarladım sayılır ancak samsung türkiye çıkışlı p serisi bulamadım genellikle t var. tereddütümün araştırmalarımın sebebi bu. ben en iyisi t serisini (3gbli model) samsung türkiye çıkışlı aramaya devam edeyim. teşekkürler.

Millet ram yukselince hiz artacak saniyor ama calisma mantigi farkli ozellikle de mobil isletim sistemlerinde.

Sik kullandigin uygulamalari cihaz arka planda acik tutuyor rami yettigince. Actigin anda cat diye basliyor boylece.

Eger ram dusukse bunu yapmiyor. O zaman da actigin zaman arkadaki bir baska acik uygulamayi kapatip onun yerine acmak istedigin programi yukluyor. Bu da biraz zaman aldigi icin yavas hizli falan diyerek yorumda bulunuyoruz.

Film yukleme acma gibi testlerde ram farketmiyor ayni speclerde.

Esim mesela 20 tane Chrome sekmesi acik birakiyor kapatmiyor ondan sonra sekmeler arasi gezerken sayfalar kapanmis bastan aciliyor gibi oluyor. Bu tip seylerde farkediyor ram. Ona gore dusun alirken.

islamcılar, muhammed peygamber'den sonra bir çağdaşlık arayışına girmişler (onun zamanında başlayan şeyin devamı). ama bu bizimki gibi, şekil bazında sığ bir çağdaşlaşma değil, bir medeniyetin inşaası için çağdaşlaşma olmuş. çağdaşlaşmanın ilk koşulu da çağın en ilerisi olmak olduğu için bunun için çabalamışlar. yani şu an ABD, EU ülkerinin yaptığı gibi. sonucunda da başarılı olmuşlar. kendilerince bir sosyal yaşam, ekonomik düzen, askeri sistem, devlet yapısı kurmuşlar ve buna bağlı kalmışlar. mesela faizli borç yerine hisse verip sonra alma gibi yola girişmişler ya da devlet başkanı seçme konusunda kriterler koymuşlar (en tecrübeli olacak, iki kişi en tecrübeli ise yaşça büyük olan olacak gibi). aslında çok uzun bir konu ama kabaca bir sistemleri varmış ve buna uyup bağlı kalmışlar.

Abbasilerin kendilerini ilmin ve fennin en onemli destekcisi ve ureticisi olarak gosterme istegi bunda onem tasir. Eski Yunan metinleri Arapca'ya tercume ettirilir ve devamli tercume calismalari devam eder. Sonrasi da uzun konu...

Tarihçi değilim. Bize okulda öğretilene göre o dönemlerde Avrupa'da veba, hastalık, açlık, kilise baskısı, derebeylerin keyfe keder yönetimleri, sınıf ayrımları hat safhada olduğundan Avrupa geri kalıyor. Amerika zaten yok o dönem.

Fırsattan istifade bizim müslümanlar da yardırıyor. Malum sınıf yok müslümanlıkta, kölelik yok, o dönem gavur icadı diye bir kavram da yok zira gavur icat yapamıyor. Öncü medeniyet durumundalar, jeopolitik avantajları var, istikrar var. Yalnız gelişim göstermiyorlar fazla. Sadece eldeki en önde olmalarına yetiyor.

Müslümanlar o dönemden daha farklı değiller etik olarak, bilimsel yöntem olarak, yaşam tarzı olarak. Ama kalan herkes uçtu gitti.

Bu konunun irdelendiği güzel bir kitap var. Tavsiye ederim.

www.kitapyurdu.com

AÇILIN

Antik Yunan ve Roma eserlerini Arapçaya çevirerek bu sürece katkı sağladım.

Sözlük hayatım boyunca bu anı bekledim aq

Farabi kahkaha attım
Eline sağlık balım iyiki çevirdin
İslamı şimdi ki yaşayış çok garip

araplar aslında zeki millet. bunu dillerinin kompleksliginden anlayabilirsin.
adamların edebiyatı falan da gelişkinmiş zaten islamdan önce.
ama kabileler birbiriyle çatışıp duruyormuş.
islam sayesinde birlik sağlanıp bir düzenli bir devlet oluşturmuşlar.
ama zamanla yine islamin kötüye kullanılması sayesinde geriye gitmişler.

O siralarda Turklerin Musluman olusu da isi bozmus olabilir mi? Tarihlere bakinca, bir korelasyon var gibi görünüyor.

her sezonu efsanedir. 1 sezonu anlamadıysan izlemeyi bırak bence. asıl 1. sezon çok iyidir. diğer sezonları da kademe kademe gelir işte.

Breaking bad'in de her sezonu güzeldi. belli bi sezondan sonra efsaneleşmedi.

@tragedystreets anlaşılmıycak bi şey yok bayılmadım sadece. breaking bad'in en iyi diziler arasına girmeye 3. sezonla başladığı da nerdeyse izleyen herkesce kabul görmüş bi gerçek abartmayalım sen başını da çok seversin o ayrı.

Böyle karakter dizileri ağır ilerliyor. Mesela The Wire, Oz, Breaking Bad gibi falan. Gerçi Oz her bölüm sert bir aksiyon olduğu için o hızlıydı :) Neyse, Sopranos gibi ağır baba dizileri karakterlere ısındıkça sevmeye başlıyorsun. Çok Sopranos fanı değilim ama şans vermelisin.

ilk bölümünden efsane zaten

ilk sezon etkilemediyse bırakın.

Sopranos, The Wire, Six Feet Under bu diziler herkese hitap etmiyor. Ben gencligimde bunlari deneyip ovenleri gorunce hasktrin ordan gotum gibi demistim ucu icin de. Yas kemale erip de izleyince hepsinin efsane oldugunu farkettim.

HBO klasikleri boyledir, zevk almiyorsan zorlama 3 5 sene sonra izlersin belki o zaman hosuna gider.

hbo klasiklerinden oz ve wire'ı izledim beğenirim gayet, six feet under'ı sevmeye sevmeye izleyip bitirdim sırf inattan bana göre overrated bi dizi. bunu da 1 sezon daha izleyip bitirmeyi veya bırakmayı tekrar düşüneyim o zaman, finali çok övülmüş merak ettim.

sakın bırakma.

1. sezonda daha çok karakterleri, örgütlerin dağılımı ve ilişkileri gibi temel konular var. ilk sezonda göreceğiniz karakterleri zaten ilerleyen zamanlarda göreceksin. isimleri iyi tanımaya çalış.

sakın bırakma. 2. yi de bitir. sonra kopuyor. dünya tarihinin en iyi dizisi.

ben 2 kez izledim. 3. yü izlicem :)

edit: moltisanti'Nin şu yazarlık sevdası geçince aslında dizi kopuyor.

bu arada bana sorarsan da finalde pek bir bok olmuyor. bana ilk 3-4 sezon eğlenceli, son sezonlar ise biraz zorlama gelmişti.

ooo! the sopranos! şu kısa ömrümde izlediğim en iyi 4 diziden biridir.
(diğerleri mad men, battlestar galactica, true detective.)
ikinci sezonda richie apriel diye dizi tarihinin en pisikopat karakterlerinden birisi gelecek ve herşey bambaşka olacak.
bence ikinci sezona da bir şans ver derim; zira tony'nin denyo oğluyla ilgili meseleler var, ailede bir "rat" var; sonra kumar borcu olan bir öğretmen tony'den yardım isteyecek; multisanti gene bi boklar yiyecek. offf! hatırladıkça neşelendim, heyecanlandım.
ne efsane diziydin be sopranos!
RIP Tony Gandolfini. Güzel insan. Unutulmayacak.

bazı bankalar banka satış kuru bazıları satış kuru + %1,5 gibi rakamlar

www.yapikredi.com.tr
www.bonus.com.tr
www.bankkart.com.tr

Evet mesai saatleri dışı daha pahalı

Evet ben pazar günü yurtdışında çekmiştim. Baya kurdan girmişti

Para cekmek yerine banka kartindan alisveris yapmak cok daha mantikli. Varsa kredi karti o da olur. Nakit calismayin yurtdisinda. Giderken yaniniza alin mecbur kalmadikca tuketmeyin nakit.

Soruya cevap: Evet giriyor her halukarda h.ici sonu farketmez. Hele de ABD falan degilse tam giriyor cunku once dolara sonra ulkenin kuruna ceviriyor namussuz bankalar.

bence düşük ayarlarda düzgün fps alınabilir.

can you run it
sitesinden kontrol et.

Site çalıştırmaz diyor.

o screenshotu atabilir misin
niye soyluyorum
calistirmaz diyor bazı oyunlarda ama speclerin yetebiliyor

Deneme bile derim, sistemin baya baya güçsüz, oyunda zaten çok optimize edilmiş bir oyun değil, açmaz diyorum.

Islemci 4. nesil i5 ama core2duo icin calistirir derken bana islemcin yetmez diyor o site. Ekran karti olmadigi icin alette sanirim kasacak. Sagolun gene de.

boksör derim.

boksör fiziksel kondisyon ve teknik, bodyci sadece kondisyona/kas sahip gibi geliyor kulağıma.
kas/kuvvet faktörü kesinlikle önemsiz değil ama teknik olmak apayrı bişi bence.

sorunun cevabı kendi içinde. dövüşmeyi bilen döver.

Badici tekrara dayalı çalışıyor. Güç antremanı yapmıyor. Boksörle arasında aşırı kilo farkı yoksa boksör döver. Ama badici 150 kilo baksör 70 kiloysa Badici döver.

Badici 150 boksör 50 kilo olsa gene boksör döver. Siz hiç tüy siklet boksör görmemişsiniz karşınızda ben gördüm, sağlam dayağını da yedim. Evvela dokunamazsınız öyle kolay kolay bir boksöre.
Dövüş 1.5 sn sürer. Badici saldırır ama dokunamaz. Boksör yakaladığı ilk boşlukta burnunu kırar badicinin. Dövüş biter.

her türlü boksör kilo farketmeksizin çünkü boksör vücut ağırlığıyla yumruk atar ve vücudun hangi noktalara etkili vuruş olacağını bilir. Boks antrenmanları dayanıklılığa dayalıdır. İki senedir düzenli boks antrenmanı yapıyorum

kondisyona dayalı herhangi bir sporla uğraşan birisi, body'cilerin bir çoğunu indirir. gerçek kondisyon ve güç ilaçla şişmeye benzemez.

Boksorun tek kolunu tek bacagini bagla yine dover.

Döver demeyelim, sportmence yaklaşalım.

Cevap iki sporun da adında gizli :D Teoride body building müsabakasında badici alırken ringte boksör kazanır.

hayatında en fazla 2-3 kavgada yumruk sallamış badici, bir yumruğu binlerce kez çalışmış boksörün karşısına çıkmaya korkmalı bence. ayrıca badici hantal, boksör çevik olur.

ortaokuldayken çok yapıyorduk bu vs leri. bunun bir tık ötesi "2 milyon para vericekler ama bi kere kondikliycekler lan, evet der misin?" olur.

cevap: boksör her türlü alır. badici ne allasen.

bodyci<boksor<sat komandosu

Teoride de pratikte de boksor. Istisna olabilir tabii ama genel olarak boksor.
Nedeni boksor dedigin adamin isi yumruk atmak, adam yumruk atmayi ogreniyor surekli. Adam kavga bile etmeyip tek yumruk isi bitirmesi cok olasi. En az enerjiyle en guclu yumrugu en ktitik noktaya nasil yerlestirecegini ogreniyor adam.

Linkteki ürün çok kaliteli, yapı marketlerden böyle kaliteli ürünleri daha uygun fiyata alabililrsiniz. Üreticisi bilinen her marka işinize yarar, makel/viko vs.

MediaMarktan adlığımı hatırlıyorum bu beyaz uzatma przilerini 5 sene önce. Şimdi baktım üstünde "Vi-ko" yazıyor ama akım korumalı mı bilmiyorum. Ayrica orjinal Viko daha farklı yazılıyor yani bendekiler orjinal mi yoksa bunlar son dönemde logo mu değişti anlamadım.

Peki böyle bir akım korumalı tek priz alıp güvensiz grup prizi buna takarsam bir koruma sağlamış olur muyum sizce?

www.hepsiburada.com

teşekkürler.

5 senedir kullanıyorum aslında. hatta birkaç kere sigortalari da arttırdım treadmill bağlayınca. bugune kadar bir sıkıntı olmadı ama 2 laptop bağlı prize. Dolayısyıla sistemi biraz daha güvenli ve güncel tutmak istiyorum.

Yukaridaki tekli ürünün yorumlar kısmında şöyle bir ifade gördüm:

"akım koruyucu sadece yüksek akım düşük akımda koruma sağlıyor. Ama Türkiyede asıl sorun voltaj dalgalanması. hem voltajı hemde akım kontrolü sağlayan ürünler almanızı tavsiye ederim. evdeki elektrik hattınızı ve elekronik eşyalarınızı korumak istiyorsanız voltaj koruyucu alın."

voltaj koruyucu diye arattığımda akım korumalı ürünler geliyor. bu voltaj koruyucu yorumu doğru mu acaba? var mıdır voltaj korumalı prizler?

1. Kalite farkı bir fark yaratmıyor. Çok ağır çöp ve eski bir şey değilse sorun olmaz.

2. Verebileceği maksimum watta sen çıkana kadar sigorta atar zaten. Watt = volt x amper formül.
2 tane kettle 1 tane saç kurutma makinası falan bağlamadığın sürece sorun olmayacaktır. Asıl kontrol etmen gereken şey sigortanın kaç amper olduğu ve o akıma dayanacak kablolama var mı binada.

1- Kedi zaten (çok küçük değilse) öyle evin içinde çok koşup oynamıyor 1 yaşından sonra nerde yatıp uyusam diye bakıyor.
2- Düzenli temizlerseniz büyük bir sorun teşkil etmez. Banyoda kalırsa hele hiç bir şey olmaz. Benim kedimin kumu banyoda ve düzenli temizlenince sorun olmuyor. ama düzenli temizlemek çok önemli yoksa kokar.

Küçük evde sıkılır ve kedi kumu da kokar malesef çok iyi temizlenmezse ihmal edilirse

Sıkılmaz köpek gibi değil kediler. ev küçük olsa da takılır. sadece tek bir odaya tıkıştırmayın kapılar sürekli açık olsun gezer o. birkaç katlı kedi evi/tırmalama tahtası alırsınız orda da zaman geçirir.

kumunu her gün temizlerseniz koku yapmıyor. her akşam bokunu püsürünü almanız lazım. 2 haftada bir de komple temizlersiniz. kabını iyice yıkarsınız yeni kum koyarsınız.

Evet sıkılır. Benim kedim evden çıkmak isteyince kapıya gidiyor. Ev 130 m2

Ayrıca kumu kokuyor balkonda muhafaza ediyorum bazen de koridorda. Küçük banyo kilerimsi o yüzden yer yok orada, ana banyoya da koymuyoruz sık duş alındığı için steril gelmiyor kedi kumlu ortam bana.

1- Kesinlikle sıkılır. Bu sürekli yatan kediler, genelde kendileriyle ilgilenilmeyen, oyuna aç ama pes etmiş kediler. Eğer birden fazla olursa daha az sıkılır. Ya da çok oynayacaksınız onunla sıkılmaması için.

2- Kedi kumu kokar. Sık temizlerseniz daha az kokar. Sık temizlenirse çok rahatsız etmez.

kapalı kedi tuvaleti ve tuvaleti her gün temizlemek kokuyu önleyebilir. kumu bir pencere, balkon kapısı gibi bir yere yakın koymak ve temizlerken oraları bir süre açmak da yardımcı olabilir.

Bizim ev 165 m2, bizim kedi de sürekli geziniyor evde. Benimki kuma yapmadigi icin problem zaten yasamiyorum. Alafranga tuvalete alistirilabilir kediniz. Benimki neyseki o òzel kediciklerden ;) hatta youtube da asama asama nasil alistirildigi anlatiliyor.

Bizim kedi fazla büyük ama ev sizinkinden daha büyük olduğu halde sıkılıyor balkona çıkıyor sık sık. Üstelik yaşı 10 yani yaşlı artık. Bir sürü oyun alanı ve oyuncağı var.

Koku olur ama sen alışırsın. İyi tuvalet ve kum kullanırsan ve sık sık temizlesen koku olmaz.

Tek kedi ev yayla gibi olsa da sıkılıyor.

Kediden kediye değişir sıkılma mevzusu, kesin bir cevabı yok.

Kapalı tuvalet alırsanız (taşıma kutusu gibi olanlardan) ve düzenli temizlerseniz koku problemi çekmezsiniz.
(ben mır mır marka çok sağlam topaklanan iri taneli kum kullanıyorum memnunum, bir arkadaşım çam peleti önerdi koku mevzusunu ciddi ciddi çözdüğünü söyledi henüz denemedim)

Tuvalet kullanılma anında koku olur ama ona yapabilecek bir şey pek yok. Tuvalete imkansız mı kumunu koymak?

kum kesinlikle kokar.

1 saatte 2500w tuketiyor. 2.5kwh

Radyatör alma derim. Tükettiği kadar güzel ısıtmıyor.

teşekkürler

siz ne önerirsiniz orta boyut bir odayı ısıtmak için?

Bence boyle bisey al: www.hepsiburada.com

@stavro 3 ay kullandim bungalovu bile isitiyor dostum

Eger kucuk bir odada kullanacaksan elektrikli fan almani oneririm.
perfectum'un onerdigi alet ortami isitmiyor. Sadece aletin vurudugu tarafi isitiyor ve kapattigin an buz oluyor zaten orasi da. Kendine dondureceksin otururken, azicik kenara gecsen usuyorsun yine.

Bu radyatörü 2 sene önce aldım. 2 gün sonra iade ettim. Kendisini ancak ısıtıyor. Yaptığı koku da cabası. Yerine Vigo marka konvektör ısıtıcı aldım. Mükemmel değil ama işlevini yerine getiriyor.

Tarihte uretilmis en iyi isitici Ihlas sobadir. Yuzlerce denemisimdir en iyisi bu.
www.iea.com.tr

Ilk kademede 800 watt tuketiyor ve ilk kademede bile hayvan gibi isitiyor.

güncel kw saat ücreti vergiler ve dağıtım kaçak köçek bedeli vurgunu dahil kabaca 0.5 TL
ortalama saatte 2kw yaksan saat başı 1 tl ödeyeceksin.
günde 5 saat yaksan 5 tl
ayda 30 gün yaksan 150 TL

yanlışım varsa düzeltin beyler.

@technicalte hesaplaması doğru. elektrikle ısınmak diğer tüm alternatiflerden pahalıdır.

şunda karar kıldım nasıldır sizce? sessiz çalışıyormuş.

www.bauhaus.com.tr

Yarım branda diye arat Google'da göreceksin.

Kalın karton koyuyoruz kışın komşu kumaş örtüyor, gazete örten var.

urun.n11.com

hocam cama istedikleri kadar yapsınlar ama boyaya temas eden yerlere dikkat et. Kuş pisliği boyayı yakıyor. Mümkün olan en kısa sürede temizle derim benim başıma geldi biliyorum. Boyayı yakma olayı hemen olmuyor kuruyup güneşte kalınca falan hızlanıyor ama olsun görür görmez temizle. Arabayı daha uygun bir yere koyman daha mantıklı olacaktır.

Brandalara baktım ama pislenmiş şekilde bir yere koyup saklayamam diye o olmaz diye düşünmüştüm.

O yüzden sert ve sudan etkilenmeyecek bir malzeme daha iyi olmaz mı?

oğlumun en büyük hayali canlı fado dinlemek yazın :)

Tarihi önemli. Avrupa'nın kıyısında İspanya tarafından çevrelenmiş bir ülke olması, bu durumun getirisi olarak açık denizlere, okyanuslara açılması, yeni kıtaların keşfi, denizcilik alanında gelişmeler, keşifler, icatlar vs vs.

ana amac erasmus gibi bir programa katilmaktir illaki ama mesela kendisi neden portekiz'e gitmek istiyormus? belki oradan yola ciksaniz daha gelistirilebilir bi sonuc cikarirsiniz?

Porto'dan Atlantik Okyanusu'nu izleyebilmek olurdu benim cevabım.

Dürüst olsun. Ülke dışına çıkıp Avrupa'da eğitim ve tecrübe kazanmak istiyorum, yabancı dilimi geliştirmek, hayat tecrübemi arttırmak, farklı kültürden insanlarla etkileşimde olmak istiyorum falan desin.

Portekiz'e özellikle ilgisi yoksa kasmasın öyle Portekiz tarihi falan.

+1 bos gezenin bos ustasi

jose saramago'dan bahsetsin. nobel ödüllü yazarları. beraber bir kitabını okuyup (mesela körlük) ondan bahsedebilirsiniz.

Atlas okyanusunun üzerinde gün batımını izlemek, Portekizli denizcilere okyanusa açılma isteği veren o ortamı bizzat yaşamak isteyebilir veya böyle bir şey. Porto’dan yazıyorum. Akşamki planım bu :)

triger kayışı dışarıdan ulaşılıp kontrol edilebilir bir şey değil. değiştirilme zamanının da bir kaydı yok.

yani muayenede ne "bunu değiştireli 5 yılı geçmiş" diyebilme şansları var, ne de kontrol edip "bu yıpranmış" deme şansları var.

Onu muayenede anlayamazlar, ilgilenmiyorlar da zaten. Ama aracınız için hayati önemi var, bir an önce değiştirin.

Ben de soyliyim. Triger kayisi ile muayenenin bir alakasi yok. Gonlunuz muayene acisindan rahat olsun.

benim arkadaş zamanında kayışı değiştirmediği için seyir halinde kopartmış ve 4000 tl masraf açmıştı.

5 yıl veya ortalama 60.000 km de değişmesi gerekir. Eper zincirliyse 200.000 km kadar gider. Kayışsa ve koparsa sübapları yamultur, arabasına göre 4.000 ve fazlası masraf çıkarır. Renault için söyleyebilirim 300-500 tl.lik bişey. Muayene ile hiç ilgisi yok.

Yukardaki bilgi çok doğru değil. En az 100 bin km ve en az 7-8 yıl gider triger kayışı.

Zincir ise muhtemelen ekonomik ömrü dolar aracın öyle zamanı gelir.

www.renault.com.tr

şimdi şöyle. tavsiye edilen 4 yıl veya 60.000 kilometre, bu doğru.

ancak 60.000 kilometre dedi diye 65.000 kilometrede kopacak diye bir şey de yok. veya 4 yıl demiş, 5 yıl olmuş. hop aman arabaya sakın binme kopar diyemeyiz. aşınır ve kopma riski artar, koparsa motoru elinize verir, o yüzden garanti sayılabilecek bir yıl ve kilometrede değiştirmeniz öneriliyor.

yatırım tavsiyesi değildir ama 7-8 yıl ve 100.000 kilometre çok rahat gider.

2001 model renault clio arabamın triger kayışını 2007, 2012 ve 2018 yıllarında değiştirdim. 6-5-6 yıl olmuş. öncekileri hatırlamıyorum ama 2012'de araba 90.000 km idi, 2018'de 185.000 kilometre idi. çıkan 6 yıl ve 95.000 km yapmış kayış da hiç öyle yıpranmış falan değildi, taş gibiydi.

bir de triger ve aksesuar kayış seti aynı zamanda devirdaim pompasını da çevirdiği için, pompa her ne kadar bozuk olmasa da, bozulduğu zaman bütün triger setini baştan sökmek gerekeceği için, hazır sökmüşken onu da değiştiriyorlar. değiştirmek zorunda değilsiniz ama o da masrafı epey arttırıyor.

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler arkadaşlar.

Muayeneyi etkilemeyecek olmasına rağmen, aracın sağlığı için triger kayışı değişimi randevumu aldım. Ondan hemen sonra da muayeneye götürürüm.

55.000 de kayış koparan da, 130.000 de 8 senelik kayışı kullanan da biliyorum. Fabrika tavsiyelerinden bahsediyoruz. Sanayide tamirci kafasıyla daş gibi gayış, daha gider 2 sene, kayınım 100.00 km. oldu, 8 seneden beri değişmedi gediyor gavur dersen motoru kucağına alırsın.

Fabrika tavsiyesi sana değil servis ve parça tedarik zincirinden parayı vurmak için var olan bir şey. 55 bin km'de nşa'da kayış kopmaz. Hatalı olmayan bir kayış, düzgün bir montaj ve normal trafik düzeninde kullanılırsa çok uzun yıllar dayanır. Pistte sürer gibi araba sürerseniz zaten fabrika önerisini de dinlemeyin.

Aç yurtdışı kaynaklarda bak 100 bin-120 bin geçmesin yazar. Nitekim batıda işçilik pahalı bu yüzden öyle ha babam servise sokmazlar aracı. Bizde 10 bin olan servis bakım süresi Batı Avrupa'da 15 20 bin civarında yapılıyor mesela.

Aslında optimal süreleri de budur.

Fabrika önerisiymiş:)
İnsan gibi araç kullanıp, usulünce bakımını yapıp da böyle ağır arızalar sorunlar nedeniyle yolda kalan ben hiç görmedim.

her markada kasa yenileme farklıdır. mesela opel 5yılda bir astrayı yeniliyor, mercedes 7 senede bir kasa değiştirir ancak arada makyaj yapıp bir iki eklenti ekleyebilir. a5 2016 yılında yenilenmiş, ilk çıkış 2008 demekki a5 8 senedebir kasa değiştirmiş. 2017yle 2016 fark yoktur.

Sihirli kelimeler "kasa değişti" kasa değişmediyse, ya da makyajlanmadıysa model yılından başka bir farkı olmuyor.

Arabada yeni bir model ciktiginda 5-6 sene gidiyor en az. Telefon gibi degil.

@john bloor yani sadece öncekinden 1 sene sonra üretilmiş mi oluyor?

kasa aynı kalsa bile teknoloji değişiyor. motor, şanzıman değişiyor.

yeni araba yapmak yeni telefon çıkarmak kadar kolay ve ucuz değil. hatta bu yüzden artık çoğu firma ortak motor kullanıyor. mercedes renodan, bmw psa gruptan motor alıyor.

makyajlama yapıldığında bazı sorunlu parçalar da değişebiliyor. Aynı zamanda çok büyük değişiklik yapmadan insanları daha yeni bir araca bindikleri hissi veriyor. Genelde kasa değişimi 5-6 yılda bir falan yaparlar. 5-6 yıl boyunca makyak dedikleri bir kaç küçük değişikliği yapmazlarsa alıcılar yeni çıkan kasa araçlara meyil edebiliyorlar.

"yani sadece öncekinden 1 sene sonra üretilmiş mi oluyor?"

Evet, 1-2-3 hatta 4-5 yıl kasa değişmeden ve de makyaj yapmadan devam edebilir.

"kasa aynı kalsa bile teknoloji değişiyor. motor, şanzıman değişiyor"

Aksine çoğu zaman kasa değişse bile motorda bir değişiklik olmuyor. Motor ve şanzımanda bir değişiklik yapıldıysa mutlaka kasada da bir makyaj yapılır ki farklılık belli olsun.

Kasa değişmeden veya makyaj yapmadan motor şanzıman değiştiren bir araba ya da motosiklet duymadım tarihte.

Golf e bakin mesela mk1 mk2 mk3 diye. Nesillerini inceleyin. Kasa tabiri vardir. Golf un 4. Kasasi cok guzeldir mesela ama 2 efsanedir.

Her yıl yeniden üretimi sağlanan modeller, aslında bir sürekli iyileştirme sürecinin sonunda ortaya çıkar. Önceki modelde yapılan yanlışların, üretim, servis sorunlarının üstüne konularak mükemmel dengeye ulaşmak için çabalanır.

Teoride yeni model daha iyidir. Pratikte her zaman öyle olmayabilir.

Her sene aynı model araç değişmez. 3-4 seneyi bulur komple değişim.

Bununla beraber zaman zaman ara değişim yaparlar. Kasa aynı kalır makyaj denir buna, facelift de denir tasarım ufak rötuşlarla değişir.

Kasa kodları vardır her aracın.

Mercedes E serisi w124 ile başlar w210 212 falan diye gider...

Aralarındaki fark iç mekanda çok olmaz ancak yeni motor şanzıman kasa değişmeden gelebilir. Ülkelerine göre bile motor kombinasyonu değişir otomobillerde. Bazı ülkelere özel uzun kasa üretimi bile vardır.

İşbu nedenle almayı düşündüğün aracın donanım listesi, şanzıman tipi, motor tipi falan bunu öğrenip bir önce veya sonraki ile karşılaştırmak gerekir.

Aynı kasa e36 bmw 92 ile 94 arasında mesela direksiyon simidinden, teyp ve klima tuşlarına hatta saate kadar fark vardır. Motor aynıdır, her şey aynıdır ama iç mekanda minör farklar vardır.

Her sene bir öncekine nazaran ufak farklar olur.

Bir de yeni model daha iyi veya kaliteli olmak zorunda değil. Üretim hattında fazla masrafa neden olan bir donanımı ucuzuyla değiştirebilirler. Otomotiv sektöründe üreticilerin yaptığı çakallıklar saymakla bitmez. Örneğin birkaç sene önce Vw golf tdi için bağımsız süspansiyon kullanmayı bıraktı, eski ve ucuz tip(mcpearson muydu?) süspansiyon sistemi kullanmaya başladı. Bir yıl önceki Tdi Golf bu durumda daha iyi bir araç haline geliyor yol tutuşta.

luks segmentte kasa omru 6-7 sene. arabanin segmenti dustukce kasa omru kisalir, her iki senede bir orasini burasini degistiren markalar var.

bmw'de mesela kasa omru 6 senedir genelde. ilk 3 sene pek degisikik olmaz, 4. sene facelift yaparlar yani ufak ic/dis degisiklikler olur. son sene bir iki enteresan opsiyon falan ekleyebilirler, degisik bir kasa rengi ya da ic doseme rengi falan gibi.sonra yeni kasaya gecilir.

videoyu açamadım ancak eğer tur bindiriyorsa yol vermek zorundasın geçisi engellersen ceza alırsın.

Takım emirleri.

Aynı takımdan birisi öbürüne yol verebiliyor artık. Eskiden bu yasaktı.

16-17 sene önce izlerdim formula 1'i.. mesela Ferrari'de takım emirleri vardı. Bariçello, şumaer'e yol veriyordu. Bazı takımlarda da bu takım emirleri yoktu.

Neden böyle bir zorunluluk var diye sormuşsunuz. Böyle bir zorunluluk yok. Zaten öndeki sürücü (Gasly) talimata uymadı ve arkadaki sürücüye (Hartley) yol vermedi. Hartley ancak bitime iki tur kala kendisi geçebildi.

Arkadaki toro rosso sürücüsü hartley'in yeni set supersoft lastikleri vardı, öndekinin ise bitmiş soft lastikleri vardı. Yani bu lastikler arasında baya bir ömür ve hız farkı var. Hartley'in hemen arkasında Renault sürücüsü Sainz çok yaklaştı ve Hartley geçilme tehditi yaşadı. Bu noktada takım daha yavaş ve yıpranmış lastiklere sahip gasly'yi arkaya, yeni ve hızlı ss lastiklere sahip hartley i öne geçirmek istedi. Çünkü öndeki sürücü gasly, hartleyye göre yavaş kalıyordu. Ve Sainz, Hartley'i geçerse, onun önündeki Gasly'yi de rahatlıkla geçebilirdi. Yani takımın böyle bir talimat vermesindeki mantık, Sainz'ın her iki toro rosso'yu da geçmesini engellemek.

Gasly talimata uymadı, zaten puan iddiamız yok ne olacak o geçse demeye getirdi. Hartley 2 tur kala Gasly'yi temiz bir atakla geçti ama lastikleri de biraz üzdü tabi. Hemen ardından Sainz de geçti Gasly'yi. Yarışı sırasıyla Hartley 11, Sainz 12, Gasly 13. bitirdi.

Gasly'nin burdaki mantığı yanlış bana kalırsa, çünkü yarışlarda son ana kadar ne olup biteceği belli değil. Değil son turda, son virajda bile sıralama değişebiliyor. Bunun çok dramatik bir örneğini 2008 brezilya gp'sinde gördük. Massa yarışı bitirdiğinde şampiyondu ama hamilton, glock'u geçip yarışı 5. sırada bitirdi ve bu da şampiyon olması için yeterliydi. Yani son virajda şampiyonluk el değiştirdi.

Toro Rosso'nun burda yaptığı son ana kadar puan iddiasını sürdürmekti. Son turlarda öndeki sürücülerden yarış dışı kalan olursa 11 ve 12. sıradaki sürücüleri puan alabilirdi. Ama Sainz her ikisini de geçerse bu olmazdı.

1

1

2

1

2.
popo kapaniyor. onemli bence.

kalın olan hangisiyse o. aynı kalınlıktaysa 1.

1.

Telefon androyidse videoder
PC için bilmiyorum

@zxcd bilgisayarda lazım :(

www.youtubnow.com

www.onlinevideoconverter.com

mp3-youtube.download

UmmyVideoDownloader

www.flvto.biz

320'lik mp3'e ceviriyor.

depoladıkları ısı miktarı değişiyor. kısık ateşte pişen daha fazla ısı depolarken diğeri bir anda ısınıp daha az ısı depoluyor.

mesela nohut pişiriyorsun. kısık ateşte uzun uzun haşlandı, nohut lokum gibi oldu. ateşi aşırı harlandırsaydın su hemen kaynayıp uçup gidiverecekti. sen de elinde takır takır pişmemiş nohutla öyle kalacaktın. haşlanma süresi önemli.

ikisi de kaynama noktasına gelmiştir, ikisi de 1 atm basınç altında iken 100 derecededir. 100'ün üzerine çıkamamasının sebebi, suyun buharlaşarak sistemden enerji götürmesi ve kaynama noktasında sıcaklığı dengelemesidir. Tencere sıcaklığını daha yüksek sıcaklıklara çıkarmak için basıncı artırıp, kaynama noktasını yükseltmeniz gerekir (düdüklü tencere). Bir tenceredeki yemek yüksek ateşte fokurdarken daha çok su buharlaşır, diğer tenceredeki kısık ateşte tıkırdarken daha az su buharlaşır. pişme süresi aynı malzemeler için değişmez. yemek tariflerinde kısık ateşte pişirme tavsiyesinin sebebi, su miktarının belirli bir zaman aralığında "çok azalmasına" fırsat vermeden yiyeceklerin "yüksek sıcaklıkta" (~100 derece) durması gerektiğindendir. yiyecekleri daha kısa sürede pişirmek için daha yüksek sıcaklığa çıkarmak gerekir, bu da ancak basıncı artırmakla yani düdüklü tencere kullanmakla olur.


@biergarten: depolanan ısı miktarı değişmez. kütle değişmedikçe depoladığı ısı miktarı da değişmez. hatta yüksek ateşte pişenin içindeki su daha çabuk buharlaştığı için kütlesi daha çabuk azalır, depoladığı ısı bir t süresi sonunda daha azdır.

Sanirim kaynama noktasindan sonra isiyi arttirdikca daha hizli buharlasmasini sagliyorsun. Yani birim zamanda buharlasan su miktari daha fazla. Bu da pisme sekline etki ediyor.
Alttan ejderha ile uflesen aninda buharlasip ucar gider yemegin suyu.

Daha fazla enerji uyguluyorsun, su ayni isida sabit. Bu enerji ne olacak? Bor yere gitmesi lazim. Buharlasmaya harcaniyor. Tencerenin kendisinin absorb ettigi isi enerjisi de var tabii ama konumuz degil.

işin püf noktasını kaçırıyorsunuz.

öncelikle deniz seviyesinde N.Ş.A.'da saf su 100 derecede kaynar ve bu süreç boyunca ısısı sabit kalır. ancak suyun/yemeğin içine başka maddeler ekledikçe (özellikle tuz, diğer malzemeler ve baharatlar ve bunların içindeki mineraller) kaynama noktası 100 derecenin üzerine çıkar. şimdi buradan hareket edersek:

harlı ateşte yemeğin uyu x süresinde buharlaşacak ve yemeği ısısı x süre için atıyorum 110 dereceye kadar çıkabilecek ve yemeğin kıvamı geldiğinde veya suyu bittiğinde pişirme eylemi de bitecek.

kısık ateşte ise yemeğin suyu 3x süresinde anca buharlaşabilecek ve yemeğin ısısı 3x süresince "en az" 110 derece sıcaklıkta kıvam alana kadar veya suyu bitene kadar bekleyecek. böylelikle daha uzun pişirme süresiyle (ve muhtemelen daha yüksek sıcaklıkla) yemekler daha iyi pişmiş olacak

yani tek fark suyun buharlaşma süresine yaptığı etki öyle mi?

deneysel olarak; suyunu yemeğin pişme süresinde buharlaşıp bitmeyecek kadar çok koysam, altı kısık olan da, açık olan da aynı sürede pişer yani di mi? altı açık olan fazla pişmez?

sadece pişme işlemi bittiğinde altı açık olanın suyu, kısık olana göre biraz daha az kalmış olur.

doğru mu anladım?

@yemrem: hem ikisi için de tuz, vs. eklenerek 110 dereceye gelecek, sadece bu sıcaklığa geldiğinde ve suyu bitene kadar geçen süre değişecek diyorsun, hem de kısık ateşteki daha yüksek sıcaklıkta pişecek diyorsun. malesef "muhtemel" sözcüğünü burada kullanamayız. aksi belirtilmediği için her iki tencere de aynı başlangıç koşullarının sağlandığını sadece birinin yüksek ateşte diğerinin kısık ateşte bekletildiğini görüyoruz. bu yüzden çözüme tuz da eklesen, ikisinde de tuz olacak.


@kibritsuyu: doğru anlamışsın. pişme süresi aynıysa, kapaklar açıksa, biri yüksek ateşte diğeri kısık ateşteyse, her iki tenceredeki su da kaynama noktasındaysa, pişme süreleri aynıdır. birine daha çok enerji vererek sadece daha fazla su buharlaştırıyorsun, ne ekolojik ne de eknomik bir yol. pişme süresini kısaltmak için sıcaklığı daha çok artırmak, yani kaynama noktasını yükseltmek gerekir.

Su 1 atm basınç altında 100 santigrat derecede kaynar.

Kaynamakta olan su 100 derece.

Ama tencere 100 derece değil, daha yüksek. Ocak ateşindem tencereye ordan da suya ısı iletimi oluyor. Tencere 100 derece olsa su kaynamaz zaten.

Yine de buharlaşma her derecede olur. Kaynama; buhar basıncının atmosfer basıncına eşitlenmesi olayıdır. Vakum ortamda su direkt kaynar buhara dönüşür, sıvı formda kalamaz.

Aşırı yüksek ısı verirsen tüm su anında buharlaşır sıcaklığı 100 derece üstünde buhara dönüşür.

Tıkır tıkır kaynarken daha az buharlaşma olur. Fokur fokur kaynarken daha hızlı buharlaşma olur. Tencerenin metal tabanındaki ısı da farklı olur.

@typhoon, yanlış anlamışsınız. ben tuz, mineral, kuru madde vs. den oluşan karışımın kaynama noktası 100 derecenin üzerinde olacak (101 derece de olabilir 130 derece de) dedim. karışım 100 dereceye gelince su hızla buharlaşmaya başlayacak ve karışımın içindeki sıvı bitene kadar ocağın üzerindeki karışımın sıcaklığı yavaş yavaş artacak ve atıyorum 110 dereceye kadar gelebilecek. daha fazla sıvı olsaydı içinde bu derece karışımın kaynama noktasına (101 derece de olabilir 130 derece de) kadar yükselecekti diyorum.

belki ben yanlış mantık kurdum

yemekle tuzla şekerle falan olayı komplike hale getirmeyelim. konu amacından sapıyor.

özdeş tencerelerle, deniz seviyesindeki aynı miktarda saf suyun içinde yumurta haşlayalım, bırakalım yemeği. tuz şeker dedikçe iş karıştı.

her iki tencereyi de ocağa koydum, ikisini de kaynama noktasına getirdim, fokur fokur kaynıyorken sağdakinin altını kıstım. altı açık olan fokur fokur, altı kısık olan tıkır tıkır kaynıyor. sular da buharlaşıp bitmeyecek kadar bol.

ikisine de aynı tavuğun götünden çıkmış özdeş yumurtaları aynı anda attım.

ikisi de aynı anda aynı ölçüde mi pişer, altı açık olan daha mı hızlı pişer?

Aynı ölçüde pişer.

@bos gezenin bos ustasi: dediklerin doğru olmakla birlikte aşağıdaki cümlende ufak bir sorun var:

"Tencere 100 derece olsa su kaynamaz zaten."

bu cümle yanlış. geri kalanı doğru.

@kibritsuyu: aynı ölçüde pişer. :) adamı delirttik tuzdu ottu boktu derken.


@yemrem: mantık kendi çerçevesinde doğru ama burada @kibritsuyu'nun da çileden çıkmasını sağlayan nokta iki tencerenin de aynı başlangıç koşullarına sahip olması. biri tuzlu, diğeri tuzsuz olursa, yani parametrelerden biri değişirse durum da değişir. ama kibritsuyu'nun dediği gibi özdeş iki durum; adamın/kadının merak ettiği "harlı ateşte kısık ateştekine göre daha mı çabuk pişer". bu yüzden cevap verme gereği duydum.

altı kısık olan tencere tıkır tıkır ettiği halde 70-80 dereceye düşmez yani di mi?

kısa cevap: hayır, düşmez.

uzun cevap: coğrafi koşullara bağlı olarak atmosfer basıncı 1 atm ise 100 derecededir. rakım daha yüksekse, atmosfer basıncı daha düşüktür, bu da kaynama noktasını 99'a 98'e çeker ancak suyun 75-80 derecelerde kaynaması için ya bayağı yükseğe çıkmak gerekir (ne kadar yükseğe bilmiyorum, belki de deniz seviyesinden kilometrelerce yükseğe) ya da vakum uygulamak gerekir.

Yüksek ateşte fokur fokur kaynayanin muhtemelen her yerinde sıcaklık 100C değildir. O yüzden her daim kısık ateşte pişen daha randımanlı ısınır.

öncelikle hepsiburada'dan birçok ürün aldım beğenmediklerimi hemen iade ettim. 2-3 gün içinde param iade edildi. bence alın olmazsa iade edersiniz. ayrıca ayakkabı konusunda butik işletmeler daha başarılı çünkü genelde el işçiliği olan ayakkabılar satıyorlar. büyük firmalar yerine o tarz yerleri tercih ediyorum. çevrenizde varsa o tarz yerlere de bakabilirsiniz.

herhangi bi urunun cakmasini almaktan cok cok daha iyi. olay ortaya taklit ama rezalet kalitede birsey atmak yerine eldeki butce ile iyi bir urun cikarmak oluyor

Yaşadığın yerde decathlon var ise oraya bir uğra. Bu istediğin tipte daha da uygun fiyatlıları mevcut.

Dekatlonda kaç kez tavaf ettim beğendiğim ayakkabı olmadı. Oldu da 300 kagattı

İyimiş bence dene

tabanda dikiş yok gibi. marka tabanlar bile ıslak zeminde kayar bu da jilet gibidir. ağırlık bilgisi göremedim en önemlisi hafif olması. karda giymeyeceksen iş görebilir ama ucuz ayakkabı tabandan gider hep, dikiş de yok açılabilir. sıradan ayakkabıcı botu işte bu fiyata çok bulursun kemeraltı benzeri yerlerde. rahatlığını denemeden bilemeyiz ama ben merrell'den aldığım rahatlığı hiç bi markadan görmedim.

Hiç belli olmaz mükemmel bile çıkabilir.

Ben 100 Tl üstü hiç para vermedim. Pierre cardin marka sayılıyorsa yıllar önce aldım ama 40 liraydı.

Görmeden almamak lazım, Bim'e gelen 50 liralık ayakkabılardan da olabilir.

Marka olmak zorunda değil ama ele alıp kalitesine bakılmalı.

Yok almam. Cünkü hep ayni markalardan aliyorum.

Linkteki gibi 100 liraya saglam trekking ayakkabisi da olmaz zaten.

Rolling yuvarlanmak anlamında ancak ecstacy den high olmak gibi bir anlamı da var.
Aynı sözlerle bir rap şarkısı, gangsta rap vs cool iken, burada adam creepy yani şarkıdaki havanın tam tersi gibi. Ben böyle anladım.

Burda rolling araç kullanma anlamında.

They see me rolling=dolandığımı görüyorlar(bisiklet bile olabilir)
Nefret ediyorlar, patrolling(devriye atmak) ortalarda dolanıyorlar(polis) try to catch me when im riding dirty.

Riding dirty yakalanınca sıçacağın bir şekilde araç kullanmak. Ehliyetsiz, alkollü, high falan.

bu meme cok eski bir meme.

they see me rollin, they hatin seklinde orjinali. sozler de bir rap sarkisindan (chamillionaire - ridin').

meme olarak da, aslinda kiskanilmayacak komik bir aracla giderken bir fotonun altina bunu yazmak seklinde basliyor sonrasi da internetteki meme camiasinin kendi arasinda komik buldugu seyler olarak devam ediyor.

resimdeki de rollin kelimesinin burda gozleri devirme "rolling eyes" anlamina ithafen yapilmis komiklikler sakalar.

Histerik biçimde ben gidecem edecem deme. Planlı programlı hareket et. 30 bin tl 3 ayda erir gider İngiltere'de. Kıbrıs'a git garsonluk yap bir İngiliz mekanında para kazan dil öğren hayatı öğren orda, biraz kafana reset atarsın.

Tamamen hata bir karar. Hayatta iş konusunda öğrendiğim en önemli şey bir işte niteliklerin o işi yapmaya yetmiyorsa vasatsındır. Mesela mesleğinde nitelikli değilsin, yükselemezsin, fiziki olarak ön plana çıkmış bir yanın yok, manken olamazsın, yetenekli bir sporcu değilsin, profesyonel ya da milli bir sporcu olamazsın vs vs. Önemli olan yer mekan değil. Mekan değiştirsen de karakterin değişmeyecek ve gittiğin o ülkede de aynı duruma düşeceksin.
Kelin merhemi olsa kendi başına sürerdi diyorum ve çözümün ne olduğunu bilmiyorum :) sadece düşüncen seni daha büyük yanlışa sürükleyecektir buna eminim. @xportant biraz acımasız vurmuş ama söylediklerinde haklı. Kendini eleştirebilirsen çözümü bulamasan bile daha az yanlış yaparsın

xportant ve neysene +1 diyorum.

En başta ingilizcem kötü diyorsun. Bu şekilde turdan bağımsız kendin yurtdışına çıkamazsın bile. Yurtdışına çıksan inan ki daha ağır bunalıma gireceksin. Senin gibi şikayet edenlerin çoğunluğu çalışmak istemiyor çünkü. Yurtdışında ne iş yaparsan yap senden en iyisini isteyecekler ve daha çok çalışacaksın.

Bu yurtdışı muhabbetini o kadar çok duyuyorum ki artık tiksindim gerçekten. Türkiye'de aldığın dandik eğitimle yurtdışında ne yapabileceksin. Hadi garsonluk tezgahtarlık falan yapacaksın diyelim sanıyor musun ki şartlar rahat olacak ve gittiğin ülkede çılgın atabileceksin. Daha Türkiye'de şehir değiştirmemiş insanlar yurtdışı deyince cidden gülüyorum.

xportant ve neysene'ye katılmadığım noktalar var

Ille büyük bir başarıyla diğer insanların içinden sıyrılmak mı gerek insanca yaşamak için? Şartlar konusuna gelince ben 18'imdeyken, hiçbir eğitimim yokken ve 0 (yazıyla sıfır) Almancam varken Almanya'da garsonluk yaptım. Emin olun şu an burdaki masa başı işimden çok daha rahattım hem kazanç hem iş yükü olarak. Eh, bahsettiğiniz rekabetin daha çetin olduğu yerlerde 18 yaşında dil bilmeyen (iyi derecede ingilizcem vardı) biri tutunuyorsa, ülkesinden bunalmış ve tebdili mekanda huzur arayan bir macerapereste de yer bulunur.

Yalnız şu var, 6 aylığına giderseniz vizeniz bittiği an kaçak duruma düşersiniz. Bu sebeple vize bitmeden bir iş bulup çalışma izninizi uzatmanız ya da evlenmeniz gerekir. Yani oldukça riskli. Tek birikiminiz bu 30 bin tl ise tek atımlık kurşununuz olur gidince. En azından denemiş olursunuz. Böyle Yeni Zelanda'ya yerleşmiş birini tanıyorum. Ama dediğim gibi riskli.

Yolunuz açık olsun.

ingilterede 12 günlük gezimde ben 22bin tl yedim.30 bin yetmez.ab de çalışma şartları çok zor. kayıtsız çalışman lazım ona da her iş veren yanaşmaz. amerika daha rahat gibi çalışma konusunda.

Basari sansin yuksek degil ama icimde kalmasin diyorsan denenebilir. Is bulamazsan tr'ye gelirsin. Eger tipin iyiyse yabanci bir hatun bulup evlenebilirsin.

Interrail gruplarında gördüm ben de, birisi "30 bin veriyorsunuz başka hiç bir şey ödemiyorsunuz" demiş ama pek inanamadım. Donanımhaberde birisi gitmiş, aylık masraflarını yazmıştı. Bulunca link atarım.

sevgili docdriver

hocam oncelikle kendine acımayı bırak
kendini degerlendir
iş olarak hangi konuda bilgilisin ( bak heveslisin demiyorum )
ingilizce yi daha da gelistir
bu yaz guneyde bir yerde calis ingilizce vs.
ondan sonra bak.

ingiltere'den yaziyorum
30bin tl burada en iyi kur ile £4400 yapiyor.
bulacagin en ucuz dil kursu 6 ay icin £2000
bulacagin en magara evde 6 ay 6 kisi ile paylasimli yasasan 6 ayda £2400
hergun en ucuz yemek olan meal desen ve gunde sadece 1 ogun yesen £540
bunun disinda telefon kullancagini, otobuse binecegini dusunuyorum.

sosyal hayatindan, aileden izole oldugunu yazmissin eger amaclarindan biri bunu gelistirmek artirmak ise sansin 0. iyi bi isin olmadigin surece kimse seninle arkadaslik etmez.

ingilizcenin kendi deyiminle ortalama oldugunu kabul ederek ilk gun is bulma sansin 0. seni ise almak yerine hic bir legal islem gerektirmeyen romanyali, polonyali ya da avrupa birliginde herhangi bir ulkeden birini almak is veren icin cok daha kolay ve onemli.

amacin kendini yurtdisina bi sekilde atmak ve dusuk butce ile yasamak ise, ankara anlasmasina temizlik sirketi kurma isi ile basvurabilirsin. basvuru ucretsiz, 6 ay kendini garantiye alacagin parayi hesabinda gostermen gerekiyor. buraya gelince en basit anlami ile kapicilik yapacaksin, saati 10£-12£ arasinda.

ha bir de en onemli soru bence, yurtdisinda yasama istegin astronomik boyutlarda ama hic yurtdisina ciktin mi?

@sivrisinek
Tam tersine vatandaslik cok onemli oldugu icin parayla satmiyorlar. Vakitle, katma degerle veriyorlar. (Vakit nakittir diye de ekleyim)

@sivrisinek kuehles blondes'in dediğine ek olarak avrupa'daki 5-10 yıllık süreç sonunda zaten başvuran kişi hem başvurduğu ülkenin dilini öğrenmiş oluyor ki bu çok büyük bir emek, hem de yaşayacağını tıpkı kb'nin de dediği gibi vakit verme yoluyla kanıtlamış oluyor. türkiye'de uygulanacak sistemde vatandaşlık verdiğiniz kişi muhtemelen hiçbir zaman türkçe öğrenmeyecek ve türkiye'yle tek ilişkisi yılın 4-5 ayı gelip burada keyif çatmanın ötesine geçemeyecek. hiçbir zaman burada yaşayan insanların anlam dünyasına girmeye çalışmayacak, türklerle ortak tahayyül yaratması diye bir şey olmayacak. yani oladabilir; ama getirilen sistemin böyle beklentileri yok müstakbel vatandaşlarından.

250 bin dolar verip bu bahsi geçen ülkede vatandaşlık hakkı almak isteyenin aklından şüphe ederim. zira bahsi geçen ülkede zenginlik kolay ama zengin zenginliğini yaşayamıyor, fakirlik desen bamboleyyo.

Ya biraz ağır olacak belki ama kim napsın Türk vatandaşlığını? Türk olmayan birisi için bunun ne gibi bir reel katkısı olabilir ki? Suriyeli mülteciye vatandaşlık versen almaz lan, mülteci haklarını kaybediyor nitekim. Maaşından olacak:)

Bizim burda bir Türk/Suriye çift pasaportlu bir eleman var. Adam buraya iltica ederken Türk pasaportunu hiç göstermemiş kimseye. Türk pasaportumu görürlerse almazlar diyordu.

Bu vatandaşlık uygulaması zengin arapların tatilini pekiştirmek için var. Türkiye'de mülk alıp, vergi versin, ülkeye döviz soksun diye uydurulmuş bir şey. Kaldı ki oy verse Erdoğan'a basacak. Tabi böyle yapacaklar gayet mantıklı hükümetin penceresinden bakınca.

Avrupa'da Abd'de de var yatırım yaparak vatandaşlık alma. Ama milyon euro seviyelerinde yatırım ve istihdam istiyor.

Soruya el cevap: Sen vatandaşlık aldıktan sonra karına çocuğuna gerek yok. Aile birleşimine müteakip oturum alırlar zaten o da yeter. Ha ille de vatandaşlıksa çocuk zaten alır vatandaşlık. Ama eşten emin değilim.

Kediyi rahat bırakın. Cidden. Şu anda sizden korkuyor ve muhtemelen yakalamaya çalıştığınızda da "lan bu beni yine yıkayacak" diye kaçıyor. Görmezden gelin, zorla yakalamaya çalışmayın. Mamasını suyunu siz tazeleyin, sizin beslediğinizi görsün, uzaktan sakin sesle konuşun falan ama fiziksel olarak üstüne gitmeyin. Bir süre sonra rahatlar, gelir kendisi.

Edit: ha bi de kediyi yıkamayın bir daha. Islak mendille (hatta hayvan temizliği için mendiller var, onlarla) silin en kötü.

kedi yıkamak için kuru köpükler var.kobuchu kız +1
sabun vb şeyler kedilerde büyük problem yaratıyormuş

1. Kediyi yikama islak mendille sil, zaten o kendisini temizler sonra iyice merak etme.

2. Hayvanin seviyesine in korkuyorsa senden. Sicar pozisyon comel kafan kedi ile ayni seviyede olsun, yanina yaklasmaya calis oyle, parmaklarini birbirine surt gelip surtunecektir buyuk ihtimalle.

kedi yikanmaz. kedinizi yikamayin lutfen. boklu da olsa birakin, uzerine yapismis boklari etrafa dagilmamasi icin islak mendille alin gerisini kedi yalanarak temizler zaten. digerlerinin de dedigi gibi kedi su anda sizi yikanma ile eslestirmis durumda. sizi gordugu anda yikanacagini dusunuyor ve kaciyor. rahat birakin kediyi, sevmek istediginizde elinizi uzatin sadece ve koklamasini bekleyin. o yaklasirsa sevin, uzaklasirsa zorlamayin. bir sure sonra duzelir. size gelip sevdikce odul mamasi verirseniz daha da yakinlasir.

kaç yaşındssınız bilmiyorum ama genelde 5 6 yaşında çocuklsr kedi yıkar. kedi bakmaya başlamışsınıx hiç mi duymadınıx kedi yıkanmaz. hayvanı rahat bırakın bulaşmayın, sevmeye bile çalışmayım. mamasını suyunu verin yeter. mümkünse de sahiplendirin

@oscar

kimse anasının karnında öğrenmiyor her şeyi. gösteriş budalalığı, artistlik yapmaya gerek yok.

bugüne kadar kuş/papağan baktığım için kedi besleme konusunda çok iyi değilim. öğreniyorum işte. adamın asabını bozmayın.

30 yaşındayım. insan gibi cevap veren arkadaşlara teşekkür ederim.

doğru hocam deneye yanıla öğrenirsin. bugün yıka yarın kurula hayvanı. deney zaten bu

@avianthem hiç bunu düşünmemiştim, doğru aslında. belki de biz özel hayatlarına şimdiki kadar tanık olmadığımız için saygınlıkları daha üst düzeyde oluyordu. perde kalkınca onların da en leş hallerine tanık olmaya başladık.

Öyle öğretmenler tanıyorum ki ben veli olsam ve o kişi çocuğumun dersine girecek olsa, çocuğumu okuldan alırım daha iyi. (Ben de 15 senelik öğretmenim.)

Ben avamlaştığını düşünmüyorum. Aksine IB, AP vs gibi uluslararası müfredatların Türkiye’de de kullanılmasıyla kendinizi yenileme, geliştirme gereksiminiz daha da artıyor. Ama insanlarda genel olarak bir basitlik, kritik düşünme yoksunluğu, sadece anlık şeylere yoğunlaşabilme, fiziksel olana önem verme gibi trendlere eğilim olduğundan aklıbaşında, olgun, entelektüel insanlarla yukarıda bahsettiğim eğilimlerdeki insanlar arasındaki fark daha da açılıyor. Bu kişiler hangi işi yapıyorsa, o işi basitleştiriyor olabilirler haliyle.

Ben de kendi eğitim hayatımda ancak bir veya iki saygı duyduğum, rol modeli öğretmen hatırlıyorum.

Bence kutsallastirmaya gerek yok. Ogrenmenlik de bir meslek en nihayetinde.
Isini iyi yapıyorso sosyokulturel seviyesinin dusuklugunun bir onemi yok brnce. "ogretmen" olayini o kadar abartmaya gerek yok.

çok iyi öğretmenler mutlaka var, ama idealist denen öğretmenler ne yazık ki azınlıkta. idealist olanları da sistem tarafından bezdiriliyor, sindiriliyor, sıradanlaştırılıyor.
var
ayrıca öğretmen dediğimiz adamlar da senin benim gibi adamlar, bizim standardımız ne ki onlardan ne bekliyoruz.

ve ayrıca söylemesem içimde kalır. hani övdüğümüz köy enstitüleri öğretmenleri var ya (iyileri tenzih ederim), geçen annem öğrencilik zamanını anlatıyor. köyde okula giderken devletin çocuklara dağıtılsın diye yolladığı fındık, üzüm, incirleri kutu kutu öğretmenlerin kendi aralarında paylaşıp evlerine götürdüğünü, hazırlayıp dağıtmaları gereken süt tozlarını çocukların eline verip altı yanan kazanın başına dikip üstünkörü hazırlatıp onlara dağıttırırken kendilerinin içerde çay keyfi yaptığından vs. bahsettiydi.

bu arada abim, yengem, eniştem, kuzenim, onun eşi öğretmen. ben de ucundan öğretmen sayılırım. öğretmenlere karşı özel bir ön yargım yok yanlış anlaşılmak istemem.

@stavro çok katılmıyorum. dünya klasiklerinden, eğitim metotlarından bir haber; opera, baleyi geçtim tiyatroya hiç gitmemiş bir öğretmen çocuklara hangi bakış açısını aşılayabilir? Toplumlarda yaptığı görevle tüm gelişimi etkileyen bir kaç kritik meslek-kurum var. Siyaset, aile, öğretmen, akademisyen vb. Bunlarda topluca bir yozlaşma olduğunda tüm toplumu etkiliyor. Çünkü doğrudan bir neslin ve temel gelişiminin üzerinde etkili olan meslekler.

Sosyokültürel seviyenin düşüklüğünde işini iyi yapamayacağını düşünüyorum. Kastettiğim özellikle "fakirlik" olmadığı için "avamlık" kelimesini kullandım. Fakirlikten bağımsız bir kapalılık varsa o kişide, çocuğun tüm hayatını etkileyebilecek bir felakete dönüşebilir.

İlkokuldaki iki öğretmenim üzerinden gideceğim.

1-3 arası : Kadın öğretmenimiz vardı, psikopatın vücut bulmuş haliydi, sürekli bizi döverdi, sınıfı 3 sıra şeklinde ayırır, çalışkan, orta, tembel şeklinde sınıflandırırdı. Kekeme arkadaşıma okuma sırası gelince, "bırak sen okuma tamam" der, geçiştirirdi. Fakir ve zengin ayrımı yaptığını da çok gördüm.

4-5 arası : Erkek öğretmenimiz; alemin kralıydı. Kendi zamanından feragat eder, öğleden sonraları bize ders verirdi, biz isyan ederdik o ayrı (anadolu liselerine hazırlık). Kekeme olan arkadaşım için özel alıştırmalar getirirdi. (ki 90'lar, internet falan hak getire). Yine aynı kekeme arkadaşım bir parça okuduğunda sonuna kadar beklerdik. Sporu (güreş) ve müziği(saz) bize sevdirmek için çok çaba sarf etmişti. Üzerimizde emeği çoktur. Sayesinde daha iyi eğitim alma şansına eriştim. Bu arada kendisinin tokat attığı tek kişi de benim, onu da hak etmiştim.

Hülasa iyi ve kötü her zaman var, olacaktır da, ama bu oran çağımızda maalesef, kötüden yana gibi.

bir öğretmenim sayesinde ortaokul yıllarında klasiklerle tanıştım. hala da kendisini iyi anarım. üzerimde çok emeği vardır. maalesef büyük kısmı devlete kapak atıp yatma derdinde. tanıdığım bir öğretmen, heyetten rapor ala ala yarım dönem okula gitmedi. kötüleri çoğunlukta diye düşünsem de okullarda dağıtılan kitaplar ne ki verilen eğitim ne olsun, o da var. yalnızca öğretmende bitmiyor iş. öğrenciler de eğitim sistemi de berbat.

Sosyal medya yoktu, bu yüzden haklarında bilgi sahibi değildik +1

Yoksa geçmişte de öğretmen kalitesi yüksek değildi, memleket ortalamasına bakın, bunları o eski öğretmenler yetiştirdi işte!

Devlet okullarinda 11 sene, devlet universitesinde(yuksek lisansi sayma hadi) 4 sene okumus biri olarak MEB bunyesinde calisan herkesin avam oldugunu, universite hocalarinin da en az yarisinin cahil cuhela torpilci oldugunu dusunuyorum. 87 dogumluyum, yani yeni bir dusunce degil bu. Her seyin kotuye gittigi son 10 senede muhtemelen avamlik katsayilari 100 katina cikmistir.

Öğretmen lisesi mezunuyum. bizim okulda bir tabir vardı, hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum. Gerçekten de öyle oluyordu okulda ne kadar başarısız öğrenci var ise hepsi şuan öğretmen.

bence (83lüyüm) avamlık artmış olmakla birlikte ayrıca ekonomik durum olarak daha iyiler.yani sadece sosyal medyada göze sokmak değil..önceden bu kadar gezecek edecek para kazanmıyorlardı ki. ha gezse nargile kafe derekesinde mi olurlardı? orası muamma.
nasıl yaniiii! diyeceksiniz de benim sülalem memur, babam da dahil.
90'larda mesela öğretmen 2 milyon lira maaş alıyorsa (15 senelik sınıf öğretmeni diyelim, ek dersi azdır fazladır yok meslek lisesi/pansiyonlu okulda hocalar fazla alıyor filan bunları hiç katmayalım) babamlar 3,5 alıyordu (bir KİT, yani devlette üniversite mezunu teknik memur) Şimdi sınıf öğretmeni 4 bin alıyor. Aynı KİTin aynı memuru 3,7 filan...öğretmenler çalışma saatlerine göre, diğer memurlara ve eskiye kıyasla çok güzel para alıyor. ayrıca okulda öğretmene çay vermesi için adam tutup onun parasını veliden topluyor filan...yani eskidendi o sınıfta soba yakan öğrencisinin saçını toplayan filan öğretmen. şimdikiler 1 dakika fazla iş yapmıyor.
AKP 1-öğretmen 2-imam 3-polise çalıştı 15 senedir. bu mesleklerde profil zaten düşüktü (öğretmenler nispeten daha iyiydi tabi) şimdi iyice leşleşti zira hiçbir şey yapmayıp 68lerle filan atanmak mümkün olan branşlar oldu senelerce. "devlete atanayım, ömür boyu yatayım" zihniyetinin tamamı da öğretmen oldu, haliyle. hatta 3 matematik yapmak için 2 sene kursa gittiler, yine yapamadılar... şimdi sistem tıkandı ya mesela bi dolu mezun var...başka bölümden mezun olanlar gidip çalışıyor. öğretmen olanlar bekliyor 2-3 sene atanana kadar.

Avamlik demek kibar olur, ben sifat koysam siteyi kapatirlar.

Eskiden ogretmenin topluma ornek bir durusu agirligi olurdu, okuzu psikopati coktu ama civiyan ogretmen hatirlamiyorum. Alim kriterleri o zaman da bozuktu ama girdikten sonra duzgun durmaya calisiyorlardi. Simdikiler lise ogrencisi gibi davranis icinde.

Zaten butun meslekler icinde kendini bozamayan sadece muhendisler kaldi.

Olmaz mi.
1- havacilik
2- ww2 tarihi, tum cepheleri ve wermacht
3- uzay teknolojileri, orbital mechanics ve propulsion systems
4- ve muhtelif teknik konular.

Motivasyonum bunlarin muthis seyler olmasi.

Var.
Fizik. Turkiye'de okumasaydim fizik okurdum universitede muhtemelen. Icimde ukte kaldigi icin kozmoloji, kuantum fizigi, temel newton fizigi ve elektromanyetizma konularinda kendimi gelistirmeye calistim calisiyorum. Bazen unlu hocalarin derslerini izliyorum, bazen formuller ustunden gidiyorum, bazen gozlem sonuclari ile formullerin karsilastirmalarini yapiyorum kendi capimda. Neden? Bilmiyorum neden, 4 yasinda Thema Larousse'un evren ve kozmoloji kisminda resimlere baktigimdan beri astronomi ve sonrasinda fizige ilgim oldu. Bir seyin (evren dahil) nasil calistigini bilmek zorunda hissediyorum kendimi. Isin garip yani ise ben biyologum ama hic sevmiyorum biyolojiyi.

Bunun haricinde meslegin yan dali olarak ekoloji ile ilgileniyorum. Kuresel isinma konusunda baya bilgi birikimim oldu yillar icinde. Kendi capimda cozum onerileri urettim fakat kimseye de soylemedim zira kimsenin umrunda degil bu meseleler. Hatta bir donem para almadan stajyer olarak cevre danismanlik sirketinde calistim merakimdan oturu ama pek tatmin etmedi islerin ilerleyisi. Sonuc olarak agir bir cevreciyim. Sebebini bilmiyorum, insanligin goz gore gore olume ve savasa gidiyor olmasinin farkinda olup da ilgi duymamak zor geliyor.

Otomobil merakim var mekanik ilgimden oturu. Yalniz son 8-10 yildir otomotiv sektorunden tiksindigim icin daha cok elektrikli otomobillere ve cevreci cozumlere kaydi ilgim. Buna bagli olarak pil teknolojisini yakindan takip ediyorum. Su an modern li-ion pillerden daha verimli bir guc depolama yontemi bulan kisi nobel alir, para sicar, dunyaca unlu olur, abd ye baskan bile olur.

Oncu toplumlarin nasil bu hale geldigi ile ilgileniyorum bir de. Turkiye gibi dunyanin en enteresan en freak ulkesinden cikmis birisi olarak karsilastirmalarda bulunmak hosuma gidiyor. Sosyoloji konusunda cahilim bu nedenle ilgimi cekiyor sosyolojik arastirmalar ve kitlesel insan davranislari.

@cesario, torrent hangi site hatırlıyor musun? benim de bozuk çıktı :/

(bkz: popcorn time)

bitti artik o isler.

vpn kullaniyorsan acik siteler var ama onun disinda zor.

Ekran büyük gelmezse Asus
Ekran sıkıntı olacaksa A2 layt

2000 tl cikabiliyorsan GM 9 Pro veya Mi A2 (lite olmayan) oneririm.

Daha yukari cikabiliyorsan hic dusunme Nokia 8 al bunlarin hepsinin toplamindan daha iyidir.

Nokya 8 3090mAh pili var çöp yani.

Sarj makinasıyla gezmek istemiyorsanız pili de göz önüne alın. iPhone x alanlar hala şarj makinasıyla geziyor.

Artık her şey ram işlemci vs değil. Genelde cihazlar hızlı zaten bence pil daha önemli işlemciden falan.

Not: eski androyid devasloypır. Çok eski ve acemi ama.

@zxcd optimizasyon iyiyse 3000 yeterli. s8 kullanıyorum, 3000 pil var, 4g browsing ile 7 saat ekran süresi veriyor. Nokia 8 ekran ve mikrofon sorunlarından dolayı tercih edilmemeli.

gm9 pro, redmi note 5, max pro mantıklı tercihler. mi note 3 de güzel telefon ama band 20 yok, kırsalda yaşıyorsanız 4g sıkıntılı olur.

4000 ile 12 saat ekran süresi almak varken ne gerek var.

Batarya önemli.

xiaomi a2 lite al geç. 1700 tl fiyatı var kvk garantili olanın. üzerine 160-170 tllik kupon kullanırsın 1540 tlye falan gelir.

urun.n11.com

Mİ max 3, şuana kadar izlenimlerim olumlu. note 9'dan sıkılıp geçiş yaptım. yakın zamanda bir inceleme yazacağım başlığa

Bu bill of exchange'in 60 gün geçerliliği vardır diyor. Currency current den gelme geçerli anlamı da taşıyabiliyor. Gerisini çeviremedim jag orkar inte adjö

Çekin ödenebilir olmasından önce geçebilecek süre: Çekin 60 gün geçerliliği vardır.

Hic de bile. Bi dahakine kullanmazsin en azindan. Sonucta ne ingiliziz ne alman ne fransiz hata yapmak cok normal. Turkcede bile bazen yanlis kelime kullanabiliyoruz.

Ahey ahey :)

Tabi yanlış söyleyeceksin. Bunda sıkılacak bir şey yok. Barselona diyemeyip barşeluna diyor bazı cermanikler. Arsenıl diyemeyip arşenal diyorlar. Bir de bunu diyenlerle İspanyollar, İngilizler akraba diller. Çoğu millet R harfini kullanmaktan aciz. Ezilmeyin yahu epıl yerine eple diyen İsveçliler Norveçliler utansın.

sorması ayıp ne dedin? ona göre senin adına da utanayım. şimdi ayarsız utanmak istemiyorum.

Benimki telaffuz hatası deģil anlam hatasaydı. Söylemem. Korkma biz de yaparız cevaplarını görüp rahatlamak için sormuştum. Neyse. Olur insanlık hali. Bir daha o kişileri hiç görmeyeceğim.

çok yaşadım, hatta yanlışlıkla söylediğim kelime sevişmeyi çağrıştırıyordu.

burda karşı tarafın tepkisi önemli, çoğu zaman ana dilinde konuşmaya çalıştığımız yabancılar yanlışlıkla söylediğimizi farkedip profesyonelce düzeltiyolar (:

değilse de değil, kime ne yanlış biliverin.. böle şeyleri düşünürseniz çok çabuk üzülürsünüz

Çok olağan bir durum herkes yapıyor, hatta bazen anadilimizde de yapıyoruz. Türkçe'de bile dirsek yerine diz dediğim zamanlar olmuştu. Hatta bi keresinde lisede tarih dersinde bir parti ya da yönetimin gücünü kaybetmesi manasında iktidarsızlık demiştim hangi kelime yerine demiştim onu da hatırlayamadım şu an.

Hiç takmayın böyle şeyleri. Ha şöyle bir şey var, derken yanlış olduğunu fark ederseniz hemen arkasından no that's something else, I can't come up with the word gibi bişeyler diyip, hatta kendiniz şaka falan yaparsanız çok önemsiz olur.

londra'da yaşadığım zamanlarda ingiliz arkadaşıma, sincap (squirrel) nasıl hecelenir diye sormuştum.. "es.. ku.. yuu.. eee bilemiyorum" diyerek geçiştirmişti.. onlar kendi dilinde çuvalladığı zaman utanmıyorsa ben bi kelimeyi yanlış söylediğimde neden utanayım ki..

sonuçta; hatalarınızla boğuşmak yerine hemen orada doğrusunu öğrenip kendinizi geliştirmeye bakmalısınız..

isveçli birkaç kişiyle ingilizce konuşurken ananasa ananas deyince çok utanmıştım. isveççesi de ananasmış, geyiğini yapmıştık sonra, ama utanmıştım yani. halbuki pineapple olduğunu da biliyordum, dalgınlık işte :/

%90 utanmam. sadece yanlis soyledigim bir kelime uygunsuz bir kelime ise rahatsiz olurum, biraz utanirim. sonrasinda ozur dilerim. zaten onlar da anlayisla karsiliyorlar.

Daha dün oldu, saniyelik bir utanma geldi bana da ama sonra teşekkür ettim. Hatta farkettikçe beni düzeltmesini de rica ettim.
Ben kelime olarak opinion kullanmıştım advice demem uygun oluyormuş. Başta ne kastettiğimi anlamadı. Sonra bunu mu kastediyorsun diye düzeltti.
Adı üstünde hata, bilerek yapmadığın bir şey için utanmana gerek yok bence.

Neden utanıyorsunuz ki? Zerre utanmam. Anadilinde bile her şeyi bilemiyorsun ve hatalar yapıyorsun. Öğrenmiş olmak yeterli bence. Karşınızdaki insan da yanlış bir kullanım yaptınız diye sizi aşağılamaz zaten. Aşağılarsa da onun ayıbı.

Kutsal Kalp yerine Fransızca'da Kutsal Kıc demistim. Onun disinda oluyor kelime unuttugum, yanlıs kullandıgım, anadilimde konusma sansım olmuyor hic gün icinde; utanılacak bir sey olmadı ama simdiye kadar.

Kizin memelerinden bile daha onemli. Hatta disi olmasindan bile onemli.

türkiyede çoğu zaman aile kavramı kişi kavramından önce geldiği için önemli,

daha bireysel yaşayan bireylerseniz kim takar ailesini..

Kişisine göre değişir. Çiftler ailesine pek bağımlı yaşamıyorsa dert değil. Ama yok benim anam babam çok önemlidir diyen varsa aranızda olmaz o iş.

Çok önemli. Oldukça fazla.

Geleneksel ailelerde onemli, yoksa benim ailem Turk olmayan biri ile evlensen hic umursamazlar. Sanki ben kucukken oyle degillerdi ama zamanla degistiler sanirim.

Zaten benim ya da erkek kardesimin ceyiz, nisan, kina gibi dertleri olmadigini biliyor, eve perde alma konusunda bile annesinin sozunden cikamayacak biri ile iliski kuramayacagimizi biliyor. O nedenle bizim icin onemi gidiyor.

Kardesimin iliskisi 3 yil oldu, benimki 7. Ikimize de evlenin sozu falna gecmiyor ki ikimizde zaten sevgilileriyle birlikte yasiyoruz.

Diger taraflarin da aileleri de bizimkine benzer. Herbir aile ayri sehirlerde yasiyor.

Zaten benzer aileler birbirini buluyor. Sen bu islere cok onem veriyorsan buna onem veren bir es buluyorsun.

Bence kesinlikle ailelerin durumu ile alakalı. Yani aileler anlayışı bireyler ise sorun yaşanmaz. Ben de aynı süreçteyim

Cok onemli. Mesela klasik turk ailesi ve cagdas bir aileyi ele alalim. Birincisi her dini bayram tatilinde aile eli opmeye gitmek istecek. Gitmese ailesi bozulacak bidibidi yapacak. Cagdas olan bu gunleri tatil yaparak vs gecirmek isteyecek. El opmeye gitmek istemeyecek. Catisma cikacak vs her bayram ayni gerginligi yasadigini dusunsene
Veya diyelim iki aile oturmuslar.. ilgi alanlari farkli oldugundan merhaba nasilsindan sonra ilk 3 dk icinde konusacak bir sey kalmaz. Ortam yine gergin bir havaya burunur.

çoooooooooooooooooooooooooooook önemli...

sadece bu kadar diyeyim.

bi de, eşinin ailesiyle çocukluk döneminden itibaren ilişkisi, iletişimi nasılmış, bunu çok iyi gözlemle ve öğren.

A

Amma

Kesin B'dir

b

Bununla ilgili Tük Dil Kurumu çıkışlı olarak tüm kurumlara gönderilen Nisan 2017 tarihli yazıya istinaden "kurumlara eklenen eklerin tırnak işaretiyle ayrılmayacağı" bildirilmiştir.

A

Tutarsız bir kural ama A işte. Konu üniversite olunca içiniz rahat olsun ama. Ona kesin gelmiyor.

Biz B diye öğrendik geçmişte. Kural değiştiyse bilemem.

1-2 sene evvel kamuoyu, sittin senedir uygulanan bu kuralı keşfetti ve yeni bir kuralmışçasına tartışmaya başladı. TDK da tartışmacılara şöyle bir yaylım ateşi ile karşılık verdi:

www.tdk.gov.tr

Doğrusu A. Ancak 90'lar boyunca bana B diye öğretildiğini de belirtmeden geçmek istemiyorum.

hafıza farkı zaten. 64 ve 128.. o değil de bu sene başı 64 lük ukraynada 1500 tl idi almamıştım daha da düşer diye :)

mi 6 alınmaz hocam bu saatten sonra, ben mayıs ayında 1730 tl'ye almıştım güzel ama fiyatına göre güzel. mi 8 çıktığı için doğru düzgün satılmıyor o yüzden bu fiyatlara çıkıyor. alternatifler:

lg v30+: mi6'dan eksiği yok, aynı işlemci var. avantajları: ip68, oled ekran, resmi garanti. ve 2700 tl.
nokia 8: aynı işlemci var yine, 2100 lira civarı. ayrıca yazılım olarak android one avantajı var.
samsung galaxy s8: 3100 liraya amazonda satılıyor. her yönden mi 6'dan daha iyi. 200 lira fark çok az.

mi a2 al.

Mi6 o fiyatlara saçma olur. Mi6 sd835'ler arasındaki en ucuz olması gereken telefon. Tamam rezalet bir cihaz değil kesinlikle ama hiçbir özel donanımı albenisi de yok.

Malware falan yemiş olabilirsin arka planda saçma sapan şeyler çalışıyor olabilir. Uğraşmaya gerek yok bi format at düzelsin.

win update yaptın mı?

bu bebeler zaten okula cep telefonu getirmiyor mu? hepsinde internet var zaten ve mobili kullanıyorlar daha çok.

pek bir etkisi olmaz sözlüğe bu tur cihazlardan girişlerin

Sözlük kullanım koşullarında 18+ olduğu belirtiliyor zaten. Yani zaten sorsan Kanzuk'a liselerde girilmesin der.

Maksimum gram. Daha ötesi yazık ben olsam 100 TL takarım

Bebegi sacma adetlerle rahatsiz etmeyin anasina babasina eft ile para gonderin bence:p

Biz yakın arkadaş bebeklerine çeyrek takıyoruz hep. Gram azmış gibi geliyor bana ama bu maddi durumunuzla da ilgili. Çeyrek çok geliyorsa gram da iş görür.

Yarım takmam lazımmış gibi geliyordu. Abartmışım sanki

en yakın arkadaşlarımdan biriyse çeyrek yeterli.

can ciger: tam altin
yakin arkadas/dost: yarim
yakin arkadas: ceyrek+hediye zibin, onluk falan
arkadas:sadece zibin, onluk vs...

Durum varsa çeyrek, zorlar diyorsan gram

su ekonomik ortamda yarim cok

ceyrek ideal, maddi durum sikintiliysa gram da uyar

Ceyrek uygundur.

www.hepsiburada.com

Bunla destekliyorsa olur. Daha önce Ipad'i projektöre dönüştürücü ile bağlıyorduk çok basit biçimde tak çıkart çalışıyordu ama Android cihaz denemedim.

Daha garanti yöntem Chromecast ama pahalıdır.

chromecast +1. hem kablosuz hem garanti cozum. ayrica istersen bilgisayarini da baglarsin. vs vs. chromecast iyidir. akilsiz tv'yi akilli yapar. netflix, youtube, spotify, vs hepsini kullanirsin.

elimde chromecast yok ama roku var. screen mirroring yapabiliyormuşum şimdi öğrendim. teşekkürler :D

ek soru : wifi'den screen mirroring yapınca evdeki internetin kotasından yiyor mu? yoksa ağ bağlantısı olarak mı görüyor?

dayanılmaz bir ağrıysa gidin hemen, yoksa biraz daha bekleyebilirsiniz, ben de bir kere otobüse koşarken dizim mi bir yerde ağrı bşalamıştı birşeyler yırtıldı sanmıştım da bir şey çıkmamıştı röntgende.

Sisip morarmamissa sadece incinmedir muhtemelen.

Şişme morarma yok, dayanılmaz bi ağrı değil, hareketsizken hiç bir sorun yok, hareketle 6/10 şiddetinde hissediyorum.

Öyleyse gitmiyorum doktora, çok teşekkürler

Eczaneden dolgit krem alıp sıcak tutarsan hafifçe atlatırsın. Geçmiş olsun.:)

Korkma yasayacaksin. Bu tip seyler icin doktora gitmeyin.

Sadece öleceğimiz zaman mı doktora gidelim sevgili boş gezenin boş kalfası?

Donuk omuz başlangıcı olabilir. Ağrılarınız 2 hafta boyunca hala geçmezse, bir ortopedi uzmanına görünün, MR vs gibi tetkikler yapılsın.

Bence gidip bir serum taktır iyi gelir madem.

5 lt saf su 4 derece sıcaklıkta 5 kg çeker.

bazen öyledir.

+4 C derecede 1 desimetre küp su 1 litreye o da 1 kg a eşittir.

Ayın 16 sından sonra başka bir şey olacak.

Suyun özkütlesinin 1 olduğunu düşünürsek cevap evet oluyor.

Yani eline aldigin 5 litrelik erikli su da dara hariç yaklaşik 5 kilo. Mineral falan var tabi içinde ama normal bir tarti ya da insan için fark edecek ölçekte değildir.

Ha ama aşiri bilimsel olmak istiyorsan, eskiden kilonun tanimi +4 derecede 1 litre saf su'ydu ama sonra platinyum iridyum alaşimi bi kübe endekslediler, bu ayin 16'sında da kilogram tanımı değişip Planck sabitine bağlancak. Muhtemelen çoook ufak farklarla tam 5 kilo değildir ama gündelik şartlarda çok fark etmez

Biri kütle, diğeri hacim birimi.

Yaklaşık olarak evet

@angelofdeath hatalı. Yok öyle bir şey

Her suyun density si farklıdır.
Bu yüzden ağırlığı da farklıdır.

Sicakkik etkilidir Ancak +4 derecedeki her suyun ağırlığı aynı olamaz

Kusuratlara takilmazsak evet.

Batarya bitmiş. Orijinali çok para tutar. Çakması da 2 saat dayanmaz ve 1 bilemedin 1,5 yılda biter. Bu yüzden kaliteli Laptop almak lazım en başta.

Mavi ekranın birkaç sebebi olabilir. Isınma, yazılım, Harddisk bad sector vs.

Klasik cevap; SSD tak, fanı temizle iyice, termal macunu yenile, destekliyorsa rami yükselt. İlle şarj lazımsa orijinal batarya al.

Ek not: bütün bunları tek başına yap ve bundan zevk al. Nette Laptop modelini yazarak demontaj, değişim vs hepsi çıkar youtube'da. İzler izler yaparsın.

Gelir ama gelmez, ptt onu mutlaka kaybeder.
Koskoca tumende, koskoca yedek subay binasinda icerde ptt subesi olmasina ragmen boyle biri yok diye iddia edip koliyi geri gondermislikleri var.

Babacım 21 günde mektup kışlaya gelecek de birliklere ayrılacak da sana getirecekler, sen gitmeden evvel yazsınlar öyle gelir anca:)

Bizim koğuşta bir arkadaşa sevgilisi gödermişti. Oluyor yani. Bedelli yaptım bu arada. Bir önceki celp.

Valla çok istiyorum bi asker mektubum olsun ya :D

Taahhütlü göndersinler mektubu, kaybolmasına imkan verilmesin.

İki şekilde ani fren yaparsın; ya debriyaja ve frene asılarak ya da sadece frene asılarak, birinde araç stop eder diğerinde etmez ama ikisi de kabul edilir, art arda iki kere frene basmayı hiç duymadım.

Bana kurs hocam ani fren yapmamı söyledi ki zaten sınavda da ani fren yaptırdılar. Bence ani fren doğru olanı, anlık bir kaza durumunda yarım yarım basacak değiliz her halde.

Eksik bilgi
Aracta abs yoksa aracin kontrolünü kaybetmemek icin yarim yarim bas demek istemis olabilir

HİÇ ikircikte kalmana gerek yok. acil bir durumda asıl frene. takır takır gelen balatalar parçalanıyormuş gibi seslere de aldırış etme basmaya devam et, biliyorsundur abs'den dolayı o ses.

Debriyaja da basiyorum frenle birlikte ama 2. Hocanin dedigi yanlissa kalmak istemem.

Abs ile ilgili mi dedi onu bilmiyorum.

otomobil üreticileri yüz milyonlarca dolarlık yatırımlar yapıyor, uzun yıllar ar-ge yapıyor. sonra bağcılardaki sürücü kursunda çalışan bir emmi büyük oyunu görüyor.

duracaksan frene basacaksın. aniden durman gerekiyorsa durana kadar freni kökleyeceksin. piyasada şahin ve türevlerini almadıkça absiz araba kalmadı. utanmasalar bisiklete abs takacaklar artık.

Sınavda ani fren yaptırmalarının sebebi refleksine bakmak işte asıl frene dur, durup durmadığına bakıyorlar, debriyaja basıyorsan zaten araba boşa çıkıyor hız da düşük, muhtemelen yirmiyle otuzla giderken fren yaptırırlar, sen yarım yarım frenle uğraşırken aracın devri düşer stop edersin o zaman kalırsın.

Sofor dedigin ani fren yapip camdan cikarmaz aractakileri, kaza durumu olmadikca. Yagmurlu havada ani fren yapilmaz. Az az basilir. Acemi kayniyo burasi.

/Müptezel
Bu söylediğin yetmişlerde geçerliydi.

Geçen ay kaygan zemin kursuna gittim yaşadığım ülkede yerel ehliyet için zorunlu. Araçlarda abs olduğu için en kısa durma noktasına kazık frenle ulaşılıyor bu birincisi.

Dönerken yapılan ani frenler içim de normal şartlarda viraj içinde zaten fren yapılmaz ama yapman gerekmiş ve kazık fren yapmışsan yine öyle frene az basarak kurtaramazsın durumu asılman lazım. Direkt profesyonel hocalardan gelen bilgi.

En çabuk durmanın yolu kazık fren. Ötesi berisi yok.

O pompala, yarım bas falan diyenler eski ve geçerliliği olmayan bilgiler, dinleme. ABS'siz araç yok piyasada artık. Esp'siz araç nadiren var. Böyle durumlarda kazık fren yapacaksın gerekiyorsa, direkt kökleyeceksin.

Denedim, hakikaten de pompalayınca falan fren mesafesi uzuyor hiç gerek yok.

18 yıllık şöförüm, ani fren gerekti mi affetmem köklerim. abs zaten devreye giriyor.

Fren pompalama gorevini abs kendi yapiyor, sen yaparsan ayagini cektiginde devreden cikar belani bulursun. Virajda falan da ebd var fren gucunu tekerlere dagitiyor. Esp olmayanlarda da ebd var.

Ha su var bunlar mukemmel sistemler degil. esp yok benim arabada, abs ve ebd var kazik fren atinca gotunu zor topluyor saga sola savruluyor bu yuzden ben ayagimi bir noktada cekiyorum arabayi cok iyi tanidigim icin.

Bas frene, kökle gitsin. +1

Önce yarım sonra tam fren mantığı aslında fizik kuralları için mantıklı, ama absli araçlarda gerekli değil. Aksine zararlı, peki nedir bu önce yarım/yavaş sonra sert basma olayı?

Aslında burada kastedilen frene basıp çekmek değildir, ama çoğu yanlış bilir ve konunun freni pompalamak olduğunu sanır.

ABS olmayan eski araçlarda ve motosikletlerde freni köklediğinizde tekerleri kitleyip kazıklama ihtimaliniz %99. Hele ki yerler de ıslaksa eyvah eyvah.

İşte bu durumla karşılaşmamak için hareket halindeki aracın frenini "limon sıkar gibi" ezerek frenlerseniz;

Önce aracın yükünü ön amortisörlere, sonra da lastiklere yük bindirip kızaklamayı minimuma indirir, ertelersiniz.

Bunu en iyi ABS siz motor kullanan usta motorcular bilir.

Örnekleyelim;

Yanayana giden iki aynı motordan birisi kazık fren yaptığında ön teker kızaklar ve şanslı ise düşmez, ya da düşmeden hemen önce freni bırakıp toparlamaya çalışır.

Diğeri de kazık fren değil de yukarıda bahsettiğim gibi fren yaparsa kazıklamayacağı gibi de ivmelenme ile motor ön teker üzerinde havaya kalkacak kadar sıkı durabilir.

Bakınız : stopie

Hugo boss, calvin klein, diesel vb.

Filippa K, Gant, J. Lindeberg

Netflix?

popcorn time.

her dizide ingilizce altyazı seçeneğinin garanti olduğu sanırım sadece netflix var. bazı dizi sitelerinde alternatif linkler kısmında ingilizce altyazılı oluyor ama bir dizide var, diğerinde yok ya da bir bölümde var, diğerinde yok gibi durumlar var hep.

Sana taktik vereyim madem.

Google: Fmovies. İlk çıkan siteye gir.

Burada farklı kaynaklar var her film için. Bazısında İngilizce altyazı gömülü zaten. Ama yoksa altyazı Openload kaynağı ve daha bir çoğu altyazı eklemene olanak tanıyor. Altyazıyı netten bulup üstüne sallarsan videonun indirmeden altyazılı stream izlemiş olursun.

Aynı yöntem popcorn time için de geçerli.

Netflix bir seçenek değil zira Netflix'de her film dizi yok. Üstelik para veriyorsun bu saçmalığa.

dolruruyoruz, niye atalım ki? arabada yakıt bitince arabayı çöpe mi atıyoruz:) 10 tl idi en son. istanbul'da nerede bilmiyorum.

+yangın söndürme+tüp işi yapan yerler var. googlela çıkar.

istanbul'da nerede olduğunu bilmiyorsanız verdiğiniz fiyat da istanbul şartlarında değildir anladığım kadarıyla.

google'dan elbette araştırdım ancak web sitelerini bile yapamayan firmalara pek güvenmiyorum. o yüzden nokta atışı soruyorum.

Sen yenisini al bence, nokta atışı olacaktır.

Sık sık A101 ve Bim'e geliyor, al yenisini koy arabaya. Eskisini de atma dolduran bir yer denk gelirse doldurtursun.

Bir ipucu, boş olanı tanıdık bir cadde üstü esnafa bırakabilirsin. Bu yangın tüpcüler sık sık geziyorlar, alıp götürüp geri getiriyorlar.

Kişisel merak; neden bu kadar önem veriyorsun?

@john bloor,

olur da kullanmak gerekirse ve değiştirmemiş olursam pişman olmayayım diye.

@momento,

google'dan baktım buraya gelmeden önce, akakçe ve hepsiburada'da bile en ucuzu 45-50 tl. kaldı ki soru ölücülük sorusu değil, bina tipi yangın tüpleri gibi doldurulabiliyorsa nerede yaptırdınız, ben de oraya götüreyim sorusuydu.

nerelere geldik.

istanbul'da bilmiyorum ama sirket araclarininkini yangin tupunu ureten sirket yapiyor bakim adi altinda. ustundeki tarih de yenileniyor. belki yangin tupunun uzerinde bir bilgi vardir.

Boş dursun. Nasılsa bi işe yaramayacak. Bir adet a4 kağıdını falan söndürür o zaten anca.

www.youtube.com

Electrolux marka hediye geldi. Evde aslında vardı ama kabloluydu pek kullanmıyordum. Hediye geleni çok sevdim. Mutfakta birşey dökülünce veya misafir ardından kırıntıları toplamak için ideal. Hediye gelmese satın alır mıydım? Sanmıyorum, çünkü bayağı pahalı birşeymiş.

Arabanın içini süpürmek için kullanılabilir.

Valla biz habire salonda yiyip içtiğimiz için, şu aralar böyle bir ürün arıyoruz. habire büyük süpürgeyi açmak eziyet oluyor. Gönül dyson ister ama çok tuzlu.

2 senede bir pili tırtladığı için mantıklı değil, 5 liraya alınacak bir el gırgırı çok daha iyi iş çıkarır. Tek dezavantajı dize çöküp "gırgırlamanız" gerek.

black&decker Li-Ion Dustbuster aldım büyük umutlarla; kullanıyorum sık sık (evde kedi var çünkü) ama şarjı çabuk bitiyor, bataryası yetersiz. ama büyük kolaylık çok pratik

ben de bitiremiyorum. erkek arkadaşıma yalvarıyorum bölüşelim diye. o hepsini tek başına yiyebilir ;(

bana az geliyor valla. sadece kunefe fazla geliyor. hele cheesecake porsiyonlari gittikce daha kuculmus gibi geliyor.

Devlet tesvik ediyor insanlar manita yapsin diye, hic tek basina tatli yiyen gordun mu? Goremezsin.
2 senedir tiramisu yiyemiyorum sevgilim yok diye.

Buyuk. Avrupa'da restoran kalitesi arttikca porsiyonun ebati ufaliyor. Ama boyle olmasi kesinlikle daha iyi. En sevmedigim sey accik accik verilmesi her seyin. Pintilikten nefret ederim.

Ay cok o ben yiyemem diyenler de siparis verirken ben nah bu kadar istiyorum, fazlasini yiyemem cope gitmesin dese aslinda iyi olur cevre acisindan.

Bana küçük geliyor valla. Abartmıyorum, 2 tabağı hiç zorlanmadan yerim. Hele cheesecake falan tadımlık gibi bence. 2 kişilik fondüyü asla birisiyle paylaşamam mesela, ekstra meyve de söyleyip tek başıma yerim adfsd.

Bana da aksine çok küçük geliyor, şerbetli tatlılar neyse de diğerleri için birkaç tane yemem gerekiyor.

küçük bence. 1 porsiyon bana yetmiyor.

bence de fazla, ama burasi turkiye, sen bu memlekette 3 michelin yildizli restoran gibi koca tabaklarda minicik porsiyonlari dayarsan adami doverler :)
www.visitcopenhagen.com

kucuk +1

Valla bende açlık/tokluk durumuna göre ve söz konusu tatlıyı ne kadar çok sevdiğime gore değişiyor. O yüzden net bir şey diyemiyorum.

biz yeğenimle künefeyi paylaşmıştık o bile fazla gelmişti ama yeğenim ilk defa künefe yiyordu ağır bulmuştu tadını.

Fazla tatlı yoktur, tatlı yeme kapasitesi gelişmemiş insan vardır. Lütfen piyasayı yanlış yönlendirmeyelim!

Hayir hic de buyuk degil. 1 kunefe bana tam denk geliyor mesela. He yarisini da yesem olur ama 1 porsiyon fazla gelmiyor.
Sutlu tatlilar falan zaten kucuk bile. (kilolu iri bir adam falan degilim)

bence tatlılar genel olarak normal boyutlarda geliyor ama cheesecake gibi yabancı ve maaliyetli tatlıların porsiyonu genelde küçük oluyor. ayrıca bruce +1 lol

bana buyuk gelmiyor, kucuk de geliyor diyemem ama kendi porsiyonumu bitirir ustune esimin porsiyonunu da bitiririm hatta gerekirse ucuncu porsiyonu da yiyebiliyorum. ama yurtdisina gore porsiyonlar buyuk dogru.

Bence küçük ama yemek ziyan eden, önüne konanı yiyemeyen çok ergen var.

Bazı restoranlardaki atık yiyeceklerle ordu doyar. Yiyemeyeceksen söyleme kardeşim.

Yemekten hemen sonra yiyeceğim bir tatlı ise, çook büyük gelir.

Öncesinde yemek yoksa, kesinlikle küçük geliyor.

Oldukça önemli. Sadece motor olarak bakma olaya.

100 bin çöptür, 20 bin çok düşük süper kafası doğru değil tabi.

Alacağın araçla ilgili tüm veriler önemli kilometresi de önemli ama tek önemli kriter değil.

Aracın tarihçesini biliyor musun? bakımları düzenli yapılmış mı? tanıdık ustana göstereceksin o şekilde kararını vereceksin.

Benim aracım 1.3mjet dizel ilk sahibiyim bütün bakımlarını zamanında yaptırdım, şu an 210bin km de. Piyasada 50 bin km olan çoğu araçtan daha diri ve daha güzel bir motoru var, şu ana kadar periyodik bakım dışında hiç servise gitmedi arıza çıkarmadı.

km cok onemli degil, sehir icinde 50000km yapmis ve duzenli servis gormemis bir araba, sehirler arasi 200.000km yapmis ve duzenli servise gotmis arabadan daha cok yipranmis olabilir. mesela isvicre'de trafik olmadigi icin ve araclar %90 uzun yolda 90-120km/h seviyesinde kullanildigi icin 200.000km yapmis araclar cok normal burada. ama istanbulda 100.000km yapmis bir aracin motoru muhtemelen en az 2 kati daha fazla calisma suresine sahiptir, dolayisiyla daha cok yipranmis olur.

2001 model 165.000'de aracımı satıp 2012 model 170.000'de dizel bir araç aldım. tabii ki düşük km daha olumlu ancak km tek başına bir gösterge değil.

ydışında 250-300 bin km gelmiş araçlar gayet normal kabul ediliyor, normal de zaten. ama türkiyede aynı aracı bedava versen satamazsın.

km'si gostergelerden sadece biri. aracin ya$i ve yaptigi km'yi sehir icinde mi yoksa disinda mi yaptigi da onemli.

ben 50.000km - 200.000km araliginda oynuyorum. 50binde 2-3 senelik arac alip, 3-4 sene sonar 200bin'e gelmeden elden cikartmaya calisiyorum agir bakim ile ugrasmamak icin. bu dedigim almanlar icin gecerli.

sen ben almana bulasmam, japon alacam dersen ve bakimli bir arac bulabilirsen, ustune bir de adam gibi bakim yaparsan 400-500bin de gorursun buyuk sikinti yasamadan.

100 km fazla değil

servis bakımlıysa sıkıntı çıkarmaz. Adam dışarıda ne idiği belirsiz markalarla aracı yıpratıyor. Sadece yağını ve filtrelerini değiştirerek bakım yaptırdığını zannediyor. Sonra 100bin km'lere geldiğinde yavaş yavaş başlıyor işte sıkıntılar contalardan borulardan.

geçmişini bilmiyorsan bence fazla 100.000 km de araba asla almam sadece motor değil şanzıman amortisor vs gibi bir dünya şey var.

KM'den önce arabanın durumu, diğer göstergeleri, yıpranmışlığı daha önemli.

Hangi araç alınır?

200 bin km'ye dayanmış ama 80 bin km'ye düşürülmüş araç mı?

Yoksa 140 bin orjinal km olan mı?

Gayet is gorur ya hic gerek yok pahalisina.

Hata payı yüksek olur, çok da kasmaz sanırım.

@stavro seni dinledim ucuza aldim, hayirlisi bakalim

Doğru hareket

biz baya bir tarti degistirdik, madem artik almissin dezavantajini yazmayayim ama kullanim tuyosu vereyim, hata payini en aza indirmek icin hem ayni saat ayni kiyafet veya ciplak, evin ayni yerinde sert yuzey uzerinde tartil. bir de ortalama alma yontemi deneyebilirsin, bir dakika arayla uc kere cik tartiya ufak farklar varsa ortalamasini al yaz.

Sinbo var bizde gayet iyi, gram sasmiyor.

gayet görür 10 yıldır kullanıyorum sinbo hiç düşünmeden al
doğruluğunu merak ediyorsan koy üzerine 20 lik damanacanayı 20 kg civarında ise doğrudur işte.